Bu sayfayı yazdır

11 EYLÜL’ÜN ARDINDAN DÜNYA VE TÜRKİYE’YE GENEL BİR BAKIŞ

11 Eylül 2001 günü, Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik şiddetli bir saldırıya sahne olsa da, bu tarihin ABD’nin dünya üzerindeki çıkarlarına aykırı bir süreci açtığı doğru değildir. İlk andan başlayarak belli ölçülerde taraf bulan bir yorum, ABD’nin “dünya hakimi” imajının sarsıldığı, bu ülkenin de “darbe alabilir” olduğunun kanıtlandığı yolundaydı.

11 Eylül saldırısına ilişkin bir saptama olarak elbette bu yorum açık bir gerçeğe işaret etmektedir. Ancak sürecin bu yönde şekillendiğini düşünmek, sonrasındaki gelişmeler göz önüne alındığında son derece temelsiz kalacaktır. ABD emperyalizmi 2001 sonbaharında, yaklaşık on yıldır sürdürdüğü dünyayı yeniden biçimlendirme/yapılandırma -ya da daha klasik bir terim kullanırsak emperyalist paylaşım- stratejisinde kendisini aniden daha donanımlı ve güçlü bir konumda bulmuştur. Bu sonucu ortaya çıkartan faktörlerin rastlantısal olduğunu düşünmek ise olanaksızdır.

ABD’nin dünyanın yeniden yapılandırılması yönündeki faaliyetlerinde, bu denli geniş bir meşruluk elde etmesine uzun süredir rastlanmamıştı. Ne Körfez Savaşı, ne Yugoslavya’nın bombardımanı sırasındaki atmosfer, 11 Eylül sonrası ile, bu açıdan karşılaştırılamaz. ABD’nin saldırıya cevaben yapacağı/yapabileceği her şeyin “normal” sayılması bir ön kabul haline gelivermiştir. Böyle bir atmosferin şekillendirilmesini, kuşkusuz Washington uzun süredir arzu ediyordu. 11 Eylül sonrası sık sık gündeme getirilen medeniyetler savaşı gibi başlıklar, yoksul ülkelerden göçün, kaçak işçiliğin, buna karşılık Batıda ırkçı akımların güçlendiği bir ortamda, emperyalist politikaların ideolojik rasyonalizasyonu yönünde bir deneme sayılmalıdır.

Ek bilgiler

  • Yazar: Aydemir Güler
  • Yıl: 2001
  • Kurum: Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı