Bu sayfayı yazdır

21. DÜNYA FELSEFE KONGRESİ ÜZERİNE

Almanak 20032003 yılında felsefe dünyasının en önemli etkinliği kuşkusuz 21. Dünya Felsefe Kongresiydi. Ana izleği “Dünya Sorunları Karşısında Felsefe” (Philosophy Facing World Problems) olan Kongre, söz konusu izlekle felsefenin yönelmesi gereken sorunların hepsini kucaklayan bir tutum içinde varolan her şeye, her duruma –neredeyse– ayna tuttu.

Türkiye Felsefe Kurumunun evsahipliğinde, İstanbul’da Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde 10-17 Ağustos 2003 günlerinde gerçekleştirilen  21. Dünya Felsefe Kongresiyle Türkiye, felsefe alanındaki erginliğini, olgunluğunu, her kuşaktan filozofuyla, özellikle gençlerin yoğun katılımıyla, tüm dünyaya gösterdi.

Felsefi düşünme biçimiyle tanışıklığı çok da eskiye gitmeyen Türkiye, felsefe kültürünü öğretim kurumlarında çoğun, öğretim-öğrenim ilişkileri çerçevesinde kurumsallaştırmıştır. Başka bir deyişle, öğretim önce, araştırma da sonra gelmiştir. Söz konusu öğretim kurumları da uzun bir süre sadece felsefe tarihinde özdeşleşen felsefi söylemin etkisi altında dünya felsefe kültürüne eklemlenmişlerdir. Üniversitelerimizde, uzun bir süre eksik kalan ya da eksikliği duyumsanan, tekil-tümel geriliminin farkına varamamak olmuştur. Çünkü felsefe bağlamında varolanın ya da varolanlar arasındaki ilişkilerin bir sorun olarak saptanmasında belirleyici olan, tekil ile tümel arasındaki, başka bir deyişle, olgu ile kavram arasındaki gerilimdir ve bu gerilimi fark etmektir diyebiliriz.

Felsefe tarihsel olarak neredeyse en eski bilgi türlerinden biridir. 2600 yıldan beri düşünürler, filozoflar düşündüklerini birbirinden farklı ortamlarda dile döküyorlar: konuşuyorlar, yazıyorlar. 1900 yılından bu yana da savaş yılları dışında, tezgâhlarındaki/masalarındaki ürünü, fırından yeni çıkmış ekmek misali, pazar yerine/kongre salonlarına taşıyorlar.Filozoflarca beş yılda bir gerçekleştirilen her buluşmada elbette sözün teknolojik niteliği, felsefenin “logos”unu biraz daha fazla kuşatıyor. Yaşamın, bilginin her kesitinde olduğu gibi, burada da teknoloji kendini daha fazla duyumsatıyor; sunumlara üst düzeyde teknik donanım eşlik ediyor. “Cyber café”ler, elektronik donanımlı mekânlar yeni kitap sergileri felsefece yaşamanın yeni alanları olarak bizi sarıp sarmalıyor. Televizyon kameraları, radyo mikrofonları, dizüstü bilgisayarlar, sürekli haber geçen gazeteciler, mikrofona çok alışık olan, belki de yeni yeni alışan filozofların çevresini sarıveriyor. Yapılan konuşmalar, sunulan bildiriler, görsel ve dilsel olarak kongre merkezinin dışına taşıyor. Günlük yaşam, dünya gündemi, bu kez felsefe aracılığıyla, Türkiye’ye ve tüm dünyaya İstanbul’dan işte böyle bir tablo içersinde yayılıyor. Felsefe haberleri günü gününe Türkiye’nin gündemine taşınıyor; felsefe, Türkiye’nin gündeminde tam bir çeşitlilik içinde tam da hak ettiği yeri alıyor; hiçbir şey felsefeyi, felsefi söylemi gölgeleyemiyor. Gazeteler. dergiler, televizyon kanalları, radyolar filozoflara sürekli olarak kulak veriyorlar; İstanbul’un eşsiz güzellikleri, hatta dolunay da “philosophia”yı içtenlikle ağırlıyor.

İstanbul Kongresinin (artık herkes böyle diyor: İstanbul Kongresi) gündeminde çok ciddi sorunlara yer verildi. Büyük oturumlarda ve sempozyumlarda özellikle “savaş”ta, “şiddet”te billurlaşan siyasal sorunlar mercek altına alındı. Adaletsizliklere, eşitsizliklere, yoksulluğa, ayırımcılığa dikkat çeken konuşmalarda tüm dünya durumları, insanlık durumları didik didik edildi; özellikle salt ekonomik boyutuyla ortaya çıkan “küreselleşme”, yargıda bulunma gücünü en iyi biçimde kullanan filozoflarca eleştirildi, ciddi olarak değerlendirildi.

Farklı oranlarda olmakla birlikte beş kıtanın da temsil edildiği Kongrede düşünce akrabaları adalet, insan hakları, eşitlik, özgürlük kavramlarında buluştular; İstanbul felsefenin merkezi oldu, çeper olmaktan çıktı.  Felsefi düşünmenin, felsefi bilginin geçmişini de hesaba katan paydaşlar; tartışmanın, birbirini anlamanın, belki de ardından buluşmanın, anlaşmanın diyaloğun, diyalog kültürünü yaratmanın en uygar örneklerini verdiler. Çünkü düşünürler, filozoflar ve dünyaya felsefe açısından bakanlar, insan olarak kendilerine en yakışan işi yaptılar; ayrıca büyük bir hoşgörüyle, her şeyi birdenbire gösteriye dönüştüren, seyirlik, eğlencelik hale getiren iletişim ortamını da selamlayarak, düşüncelerini kanatlandırmak üzere yeniden içlerine çekildiler.

Kongre sırasındaki Genel Kurulda yapılan seçimlerde yenilenen üyelikler açısından Türkiye ağırlıklı bir yer elde etti. Ülkemiz şu sırada Dünya Felsefe Kuruluşları Federasyonu Yönetim Kurulunda (F.I.S.P.) üç kişiyle temsil ediliyor (Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Prof. Dr. Gürol Irzık).     

Kongre sonrası yapılan döküme göre, İstanbul Kongresine 90 ülkeden 2500 kişinin katıldığı anlaşılıyor. Filozofların alanlararası iletişime ne denli açık olduğunun da kanıtlandığı İstanbul Kongresinden herkes mutlu ve gülümseyen yüzlerle ayrıldı. Tatlı bir yorgunluğa karışmış olan mutluluğu en üst düzeyde duyumsayanların başında da sanırım, Sevgili Hocamız Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile Türkiye Organizasyon Komitesinin üyeleri geliyordu.

 İstanbul Kongresi UNESCO’nun da desteğiyle felsefenin bir “etkisöz edimi” (perlocutionary act) olarak insan dünyasına katacağı pek çok şeyin olduğunun farkına varmamızı sağladı kanısındayım.

Şimdi Kongre sonrasındayız ve tam da şu günlerde Türkiye’nin yöneticileri çetin bir demokrasi, laik cumhuriyet, demokratik cumhuriyet sınavından geçiyorlar. Kişiler ve kurumlar topluluğu olan demokratik cumhuriyet, yürütme erkinin dışında kalan kişi ve kurumlara yönetime katılma fırsatını tanıdığı sürece ya da bu yöndeki istemleri karşıladığı sürece bu adla anılmaya hak kazanabilir; böyle bir ortam yaratılmadığı ya da varolan ortam boş bir “retorik”le budanmak istendiği sürece, bilgide, evrensel felsefe kültüründe buluşmak olanaksızlaşır. Ancak, felsefe açısından olup bitene bakıldığında, yukarıda anılan kavramların içselleştirilmesinde, yaratılan tartışmaların yeni bir bilinç uyanışını sağlayacağı da dikkatli bir biçimde düşünenlerin farkına varabileceği bir yöndür. Biraz “ironik” gibi görünebilir ama, yeni tartışmalara yol açan tutumlar, bizim felsefi bilincimizi keskinleştirebilir. Öyleyse, onlara belki de teşekkür borçluyuz felsefeciler olarak! Gerçekten de felsefe yapmak için ne kadar çok nedenimiz var! Yeter ki felsefece kışkırtılmaya hazır olalım, dünyaya felsefenin gözünden bakalım, aklımızı kamusal olarak kullanabilelim!

2008’de Seul’de yapılacak olan 22. Dünya Felsefe Kongresinde buluşmak üzere.  

Ek bilgiler

  • Yazar: Betül Çotuksöken
  • Yıl: 2003