Bu sayfayı yazdır

21. YÜZYIL VE NEOLİBERAL DEMOKRASİ: YÖNETİŞİM

almanak2000121. yüzyıla girildiğinde Yeni Dünya Düzeni’nin normları, stratejik planın göz önünde canlandırılabilir parçaları olmaktan çıkıp somut bir gerçeklik haline geldiler. Puzzle’ın bütünü, şimdi birbirine eklenen parçalar çoğaldıkça daha iyi görülebiliyor. 90’lı yılların başından beri Dünya Bankası raporlarında, kimi sivil toplum kuruluşlarının söylemlerinde, Habitat-2 oturumlarında gündeme gelen, demokrasinin yeniden biçimlendirilmesine ilişkin temenniler, öneriler ve tasarılar da yüzyılın sonlarında artık git gide bir demokrasi formülünün somut unsurları olarak şekillendi.

Genel ve eşit oy, oransal temsil ilkesine dayalı, hukuki eşitlik prensibi gözeten burjuva demokrasisi artık ne yönetenler ne de yönetilenler açısından ideal bir siyaset etme biçimi değil.

Şaşaalı parlamentoları, bir kaç yılda bir yapılan seçimleri, karnavallara dönüşen propaganda dönemleri, bir iki ay boyunca süren karizma yarışları ile bir gösteriye dönüşen demokrasi çoktan beri inandırıcılığını ve ikna ediciliğini yitirmişti. Sık sık yayınlanan ve seçmenlerin siyasi partilerden uzaklaştığını kanıtlayan istatistikler seçimlere katılım oranlarının düştüğünü gösteriyor. Dört beş senede bir sandık başına gidip bir partiye oy atmanın yurttaş sorumluluğunu yerine getirmek anlamına gelmediğini, programları gittikçe birbirine benzeyen partilerden birini tercih etmenin gerçek bir tercih olmadığını fark eden seçmenler demokrasiden soğudular. Emek politikalarına yönelik soğuk savaşın ardından zayıflayan sendikal örgütlerin mecalsizliği bu demokrasiden talep edileceklere dair herhangi bir öngörü bırakmadığı gibi burjuva demokrasisinin bindiği dalı da kesmiş oldu. Depolitizasyon o denli derinleşti ki, bundan murad edilen, mevcut burjuva partilerin etrafında sorunsuz kenetlenme de gerçekleşmedi. Bu kenetlenmenin sağlanabilmesi için özel yöntemlere başvuruldu. Avusturya’da iki yıl önce seçilen faşist Jörg Haider’in etkisizleştirilmesi için AB ülkelerinde başlatılan kitlesel seferberlik ile bu almanağın hazırlandığı günlerde gündemi dolduran, Fransa’daki ilk tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yükselişe geçen ırkçı Le Pen’in oylarının Chirac’a yönlendirilmesi için başlatılan kampanyalar bunun göstergesidir. Haider ve Le Pen, gerekçelerini tarihten alan bir lanetle kıtanın ve demokrasinin iç düşmanı ilan edildiler ve demokrasinin arındırılması ve ne büyük bir nimet olduğunun bir kez daha tescil edilmesi için belleğin derinlerine itilmiş Hitler faşizminin çağrışımları en yakın hedeflere kilitlendi. “Militan” refleks marjinalize olmuş eğilimleri törpüleyip uzaklaştırırken “hepimiz aynı gemideyiz” masalını da, sağın ve solun birliği söylemiyle kurdu. Kıtasal seferberlikte faşizm belasını defeden Avrupa halkı, illa bir şeyin toplamından oluşması gerekiyormuş gibi sağın ve solun birliğinin canlı kanıtı olarak resmedildi.

Ek bilgiler

  • Yazar: Nuray Sancar
  • Yıl: 2001
  • Kurum: Evrensel Kültür Dergisi Yazı İşleri Müdürü