Ögeler etikete göre görüntüleniyor: ABD

Almanak 20061990 yılının 11 Eylül’ünde, Amerikan askerleri Kuveyt’te muzaffer konuşlanmalarını tahkim etmişken, Baba Bush, Amerikan Kongresi’nin ortak birleşiminde şöyle seslendi: “Milletlerin yeni ortaklığı (partnership) başlamıştır ve bugün özel ve olağanüstü bir momentte bulunuyoruz. Çok ciddi olsa da, Körfez’deki bunalım, aynı zamanda, işbirliğinin tarihi bir dönemine geçiş için az bulunur bir fırsat yaratmaktadır. Bu sorunlu zamanlardan... bir yeni dünya düzeni ortaya çıkabilir: Terör korkusundan azade, adalet arayışında daha güçlü ve barışı elde etmede daha güvenli bir yeni dönem. Dünya uluslarının, doğuda ve batıda, güneyde ve kuzeyde, zenginleşip birlikte uyum içinde yaşayacakları bir çağ.”

Daha sonra, Amerikan emperyalizminin ideologları, bu sözleri günlük dile çevirdiler. “Milletlerin işbirliği”ni Sebastian Mallaby şöyle anlattı: “Amerika bombalar ve savaşır, Fransızlar, ‹ngilizler ve Almanlar sınır bölgelerinde polis görevi yaparlar ve Hollandalılar, ‹sviçreliler ve ‹skandinavlar da insani yardım götürürler.” Eski başkanlardan Jimmy Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski ise, “proje”de ABD’nin ötekilere ilişkin genel stratejisini yazdı: “Vasallar arasındaki çatışmaları önleyip bağımlılığı sürdürmek..., haraca bağlanmışları uysal tutmak ve korumak ve barbarların biraraya gelmesini önlemek.” Charles Krauthammer de, yeni düzenin profili çizdi: “Amerika, soğuk savaşı kazandı, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ni ödül olarak cebe attı, sonra da Sırbistan ve Afganistan’ı yakıp kül etti ve bu arada da muazzam askeri gücünü göstererek Avrupa’nın önemsizliğinin altını çizdi.”

Yeni Roma’nın yeni dünya düzeni işte böyle olacaktı ve “Proje”nin Ortadoğu merkezli bir konuşmada ilan edilmesi elbette rastlantı değildi. “Proje,” orada başlamıştı.

Ek bilgiler

  • Yazar Haluk Gerger
  • Yıl 2006
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Sermaye düzeni savunucularının sistemlerini her türlü yöntemle ayakta tutmak için giriştikleri çabaların çeşitlilikleri bilinmektedir. Silah, şiddet, savaş bunun için kaçınılmaz ve kolaylıkla başvurulan önemli bir yöntem olmakla beraber esas başvurdukları yöntemlerin başında iknaya dönük ideolojik saldırı esas yanı taşımaktadır. Bu ikna faaliyetinin özü esasında beyinleri esir almaya çalışan, yalan ve hileyle dolu sınırsız bir psikolojik savaş aracılığıyla yürütülmektedir. Bunda da çoğu kez küçümsenmeyecek başarılar elde ettikleri de bilinmektedir.

Çok değil, tarih sayfalarında kısa bir süre olarak nitelendirilebilecek birkaç on yıl öncesini hatırlamaya çalışalım. Sovyetler Birliği’nin fiili olarak da ortadan kalktığı yıllarda bütün dünyayı teslim alan müthiş bir ideolojik saldırı dalgası bulunmaktaydı.. Artık iki kutuplu dünya yıkılmış yerini tek kutuplu dünyaya bırakmıştı. Savaşlar artık son bulacaktı. Silahlanma yarışının gereği kalmamıştı. Kapitalizm dünyaya barış, huzur ve kardeşce bir arada yaşam vadediyordu. Karşıtı, sosyalizm başarısız olmuştu ve tarihe gömülmüştü. Yapılan propagandaya göre bu başarısızlık ebedi idi ve artık kimse savaşsız, sömürüsüz bir dünya ütopyası peşinde koşmayacaktı. Ama kapitalizmin ideologları karşılarındaki tehlikenin büyüklüğünü biliyorlar ve sosyalizmin bazı argümanlarını kendi tekellerine geçirmek, bu argümanların bile bir başka dünyaya duyulan özlemi hatırlatmasına engel olmak istiyorlardı. Sömürüsüz diyemiyorlardı ama savaşsız dünya en çok kullandıkları kelimelerin başında geliyordu.

Ek bilgiler

  • Yazar Semih Hiçyılmaz
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Politika
Almanak 2005Emperyalizm hakkında, “yeni” ve “yenilenme”ye açık bir alay söz edilse de, onun temel özelliklerinden “değişmeyeni”: İmparatorluğun vazgeçemediği ve mündemiç olan işgalci-terörist zorbalıktır... Bunun kanıtı, emperyalist ABD kâbusunun “büyük strateji”si yani vahşet imparatorluğunun Ortadoğu icraatıdır...
 
Söz konusu “icraat”lara dair saptamalarımızı -madde madde- sıralayarak ilerlersek:
I-) ABD: RÜYA DEĞİL, NEO-FAŞİST BİR KÂBUS
ABD, neo-liberal vahşet dünyasının, -Ortaçağ gericiliğine rahmet okutan!- postmodern vahşetinin uç örneğidir... Her kim ki bu coğrafyada “demokrasi” ve “özgürlük”ten söz ediyorsa; o bir yalancıdemagog değil ise, aptaldır...
Ulaşılan koordinatlarda, ABD’de neo-faşist (en azından faşizan) özellikler arzeden aşırı sağcılığın yoğunlaşması had safhalara ulaşmıştır...
Emperyal ırkçılık, Arnold Schwarzenegger3 ve John Wayne4 farslarında somutlaştırılıp, WASP (Beyaz-Anglosakson-Protestan) “ideolojisi” ile harmanlanırken; Bush ile birlikte Evanjelik çılgınlıkla tahkim edilen ABD saldırganlığı, faşizan-ırkçı bir hikâyenin ulaştığı sınırları işaret eder...
 
Bilindiği gibi 1960’ların son dönemlerinde ABD’de kültürel bir değişim yaşandı ve tüm dünyayı etkiledi. İkiyüzlülük, ırkçılık, çevre ve savaş gibi kavramlar insanların üzerinde
 düşünüp taşındığı kavramlar oldu. Bununla beraber bugün ABD’de 1960’larda yaşanan kültürel değişimden çok daha büyük bir “karşı değişim” yaşanıyor.

Ek bilgiler

  • Yazar Temel Demirer
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 20041961 yılında ABD’de, Kennedy hükümeti döneminde, hükümet içinden Mc George Bundy, Robert Mc Namara ve Dean Rusk tarafından başlatılan “Demir Dağı” çalışması, 1963 yılında genişledi. Bu gruba; tarihçi, ekonomist, sosyolog, psikolog, bilim adamları ve bir astronom ile bir endüstrici olmak üzere 15 kişi daha ilave edildi. Projeye katılanlar ile projenin içeriği hemen hiç açıklanmadı ancak basına sızdırıldı. 1967 yılında basına sızdırılan raporun kopyasında, “Savaş, ikinci derece sosyal organizasyonların çalıştığı ya da aleyhte komplo kurduğu temel bir sosyal sistemdir. Kayıtlardan görüldüğü üzere, çoğu insan toplumuna hükmetmiş olan ve hâlâ da hükmetmeye devam eden sistem budur” deniliyordu. Rapor genel olarak şu sonuçlara varıyordu:

1. Yerine ne tür sosyal kontrol planları geliştireceğimizi bilmeden ve

2. Bu planların kesin bir şekilde yürüyeceğine inanmadan, savaş sisteminin yok olmasına izin verilemeyeceğini kesinlikle savunuyoruz...

Ancak bununla bitmiyor ve şu tespitleri yapıyordu; “Savaşın ortadan kalkması, ulusal özerkliğin ve geleneksel ulus-devleti yapısının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Savaş olasılığı, hiçbir hükümetin dış güçlere ihtiyaç duymadan ayakta kalamayacağı hissini doğurmaktadır... Bir modern hükümetin halk üzerinde oluşturduğu otorite, o hükümetin savaş gücüne dayanmaktadır... Savaş, gerekli sosyal sınıfların ortadan kalkmasına karşı en iyi savunma sistemi olarak işe yaramıştır... Ayrıca savaş, temel sınıf ilişkilerini de kontrol etmeyi mümkün kılmaktadır.”

“... Toplumun potansiyel düşmanlarını kontrol etmek için çözüm, modern teknoloji ve politik süreçle uygun düşecek şekilde köleciliğin yeniden başlatılması olabilir... Daha gelişmiş bir kölecilik sistemi, barış içindeki bir dünyada sosyal kontrolü sağlamak için mutlak bir gereklilik olarak görülmektedir.”

Ek bilgiler

  • Yazar Serpil Köksal
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2004İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalist dünyanın hegemonu ABD, Ortadoğu’yu üç nedenden dolayı kesin hakimiyeti altına sokmaya yöneldi.

Bu nedenlerden birincisi, bölgenin petrol kaynakları ve ikmal yolları açısından taşıdığı önemdi. O dönemde petrol, özellikle, kapitalist restorasyon sürecindeki (ve fiilen Amerikan işgali altındaki) Batı Avrupa için önemliydi. Tabii Amerikan şirketleri açısından da bu enerji kaynağına el koymak önemliydi; bu, ayrıca ve bu alandaki İngiliz-Fransız üstünlüğüne darbe vurarak emperyalist yeniden paylaşımı ABD lehine sonlandırmak bakımından da stratejik özellik taşıyordu. Bu alanda Suudilerle yapılan anlaşma ve ARAMCO’nun kurulmasından sonraki ilk operasyon İran’da gerçekleştirildi. Bunun üzerine, CIA, İngiliz gizli servisinin de katkılarıyla, İran petrolünü millileştirerek İngiliz hakimiyetinden kurtaran Başbakan Musaddık’a karşı bir darbe düzenledi. Bugünkü “portakal-limon devrimleri”ne benzer biçimde, çuvallar içindeki dolarların dağıtılması, gazeteci, general ve din adamlarının satın alınması, gerçeklerden bihaber yığınların kışkırtılması gibi bildik psikolojik savaş yöntemleri kullanılarak demokratik seçimlerle iktidara gelmiş meşru hükümet devrildi, ordu yönetime el koydu ve ülkeden kaçmış olan Şah geri getirilerek tahta oturtuldu. Sonra da, askeri polislikten general olan Amerikalı Norman Schwarzkopf (1991 Körfez Savaşı’ında ABD kuvvetlerinin komutanı ‘Çöl Ayısı’ General Schwarzkopf’un babası) SAVAK’ı kurdu ve Amerikalılar İran istihbaratçılarına son moda işkence ve kendi halklarına karşı psikolojik savaş tekniklerini öğrettiler. Tabii bu arada İran petrolü de yeniden Batı’lı şirketlere verildi. Tabii bu kez İngilizlere sadece yüzde kırk pay düştü, öteki yüzde kırka Amerikan şirketleri el koydu. Gerisi de Fransız, Hollanda ve İtalyan şirketlerine dağıtıldı. İkinci Dünya Savaşı ertesinde Amerikan şirketleri Ortadoğu petrolünün sadece yüzde 13 kadarına sahiptiler. 1960 ortalarındaysa, bu oran yüzde 65’e yükselmişti. Savaş’tan sonraki 10-15 yıl içinde ABD emperyalizminin ilk saldırısı böylece başarıya ulaşmıştı.

Ek bilgiler

  • Yazar Haluk Gerger
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2003Haziran ayında İstanbul’da NATO Zirvesi toplanıyor. ABD emperyalizmi dünya egemenliği arayışında NATO’yu Büyük Ortadoğu bölgesinde seferber etmeyi planlıyor. Bu Kuzey Afrika’dan Pakistan’a; Basra Körfezi’nden Kafkaslar’a merkezinde bulunduğumuz bölgede savaşlar, gözyaşı, işkenceler demek.

Bu süreçte hepimize Türkiye’deki en geniş kesimlerle birlikte tüm dünyaya, “bu ülkede anti-emperyalistler var, bu ülkede savaş karşıtları var, bu ülkede ABD’nin saldırgan politikalarına direnmeye karar alanlar var” mesajını vermek sorumluluğu düşüyor.

 “Başka bir dünya” arayışı, savaşsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesinde şimdi en önemli görev, barışa sahip çıkmaktır. Enternasyonalizm bugün “küresel adalet” anlayışımızı “evrensel barış” talebinde somutlaştırmayı gerektiriyor.

ABD emperyalizmi yeni bir ortak düşman arayışı içerisinde, dünyanın hem enerji kaynakları, hem de jeo-stratejik konum açısından en kritik bölgesinde gerçekleştirdiği işgali genişletmek istiyor. AKP hükümetinin NATO, IMF, DTÖ gibi emperyalizmin kurumlarının direktiflerine kayıtsız şartsız riayet etme biçiminde kendini gösteren teslimiyetçiliği biliniyor. Kendi tabanını da “yeni Osmanlıcılığın” ihyası hayaliyle peşinden sürükleyerek Türkiye’yi BOP’ a dahil etme planlarını teşhir etmek hayati önemdedir. ABD ergeç yenilecek, tası tarağı toplayıp bölgeyi terk edecektir. Türkiye’nin “bölge gücü” olma ham hayaliyle bu maceranın ortasına atılması önlenmelidir.

Bu anlamda bizler açısından, NATO’nun tarihsel misyonunu anlatabilmek, BOP’un gerçek amacını deşifre edebilmek çok önemlidir.

Ek bilgiler

  • Yazar Hayri Kozanoğlu
  • Yıl 2003
  • Kurum ÖDP
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2002Çatışkı Fırtınası

 ABD’nin Irak’a saldırısı, herkesi zor durumda bırakması gerekirdi. Burada herkes derken kamuoyu karşısında düşüncelerini yazanlardan, yazarlardan söz ediyorum. Ama gördüğüm kadarıyla hiç kimse zor durumda kalmadı. Hemen iki küme oluştu. ABD’yi tutanlar, Irak’ı tutanlar.

Ben, bu konuda olgunun ciddi bir biçimde çözümlenmediğini düşünüyorum. Hem ABD’yi tutanlar, Hem Irak’ı tutanlar, olguya tepki verdiler.

Tepkiden bireşimine ulaşılamaz. İki yanda ulaşamadı bireşime.

Şimdi bu konuda özet gerekiyor. ABD’nin Irak’a saldırısını, nerden bakarsak bakalım, savunmak mümkün değil. Saldırı, emperyal bir tutumdur. Emperyal saldırı, kavramları bulanıklaştırarak, ya da kavramların içlemini dönüştürerek savunabilir ama, buna argumentum ad misercordiam denir. Yanlış bir akıl yürütmedir argumentum ad misercordiam. Akli kanıtlarla değil, acındırmayla kanıtlama.

Ek bilgiler

  • Yazar Cengiz Gündoğdu
  • Yıl 2002
  • Kurum İnsalcıl Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2002‘Hiçbir yasa ve kural tanımaksızın, kendini bunların sınırlayıcılığı içersine hapsetmeksizin amaca varmak için her yol ve yöntemi kullanarak sürdürülen mücadele ve savaş biçimi’.

Literatürde kontrgerilla savaşının tanımı yukarıdaki satırlarla özetlenmekte. Cinayet, suikast, işkence, darbe, soygun...Yalana dayalı, beyinleri esir almayı amaçlayan psikolojik savaş.... Kitlelerde infial yaratacak eylemler yaratmak ve bu infialin yarattığı kaos ortamının ardından hedefe doğru ilerlemek...

Kontrgerillanın varlığını birçok örnekleriyle biliyoruz elbette. Şili’deki darbeden Kolombiya’daki sendikacı suikastlerine, Erenköy Köşkü’nden Yunanistan’daki Cunta’ya kadar kontrgerilla operasyonlarına birçok örnek sayabiliriz dünyanın dört bir yanından.

Ülkemiz tarihinden de bir dizi örnek gelir aklımıza kontrgerillanın gerçekleştirdiği katliam ve operasyonlara. Ama sanki bütün bunlar tarih içinde kalmış gibi bir görüntü de yaratılmaya çalışılmaktaydı son yıllarda. Bu vahşi savaş biçiminin ve onun örgütlerinin tarihsel konumunu tamamladığı, günümüz egemen sınıflarının da bu kanlı yöntemlerden kurtulmayı hedeflediği ve bunun için adımlar atmaya ihtiyaç duyduğu ve de kontrgerillanın ve bu tarzın sırasıyla tüm ülkelerde tasfiye edildiği bir sürece girildiğini öne sürmekteydi bazı çevreler. Üstelik bu tezleri ortaya atanların önemli bir kesimi de ‘demokrat’ gözüken kişi ve çevrelerdi. Yaratılmak istenen yanılsamaya en büyük destek bu çevrelerden gelmekteydi. ‘Gelinen çağda insan hakları gibi kavramlar artık uluslar arası ve çağdaş kavramlar olarak herkesin değerleriydi.’’Uluslar arası normlar ve anlaşmalar herşeyin üstündeydi.’’Dönüşüme ve değişime ayak uyduramayan çağdışı örgütlenmeler tasfiye ediliyor, burjuvazi hukuk devleti ve hukuk kuralları içersinde bir yönetimi tercih ediyordu.’

Ek bilgiler

  • Yazar Semih Hiçyılmaz
  • Yıl 2002
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2002II. Körfez Savaşı’nı başlatmak üzere ilk cruise füzesinin atılması ile birlikte AFL-CIO ve üyesi olan sendikalar yarım ağızlı bir şekilde de olsa savaşa karşı çıkıyormuş numarası yapmayı bıraktı ve Bush yönetimine koşulsuz destek verdiklerini açıkladılar. AFL-CIO önderliği ve genel olarak Amerikan sendikal bürokrasisi bu canice ve herhangi bir kışkırtma olmadan başlatılan emperyalist savaşa destek vererek, toplumsal ve siyasi özünü bir kez daha bütün çıplaklığıyla ortaya koydu ve çıkarlarını savunduğunu öne sürdüğü işçilerin değil, ABD yönetiminin uzantısı ve Amerikan emperyalizminin maşası olduğunu gösterdi.[1]

Savaşın başlamasından kısa bir süre sonra AFL-CIO Başkanı John Sweeney şu açıklamayı yaptı: “AFL-CIO, Saddam Hüseyin’i silahsızlandırmanın en iyi yolunun, Birleşmiş Milletler’in yaptırımları temelinde geniş bir uluslararası  koalisyon olduğunu savundu. Ancak, artık bir karar alınmıştır ve biz ülkemizi ve cephenin ön saflarındaki Amerika’nın erkek ve kadınlarını ve ülkemizde kalan ailelerini hiç kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde destekliyoruz.” (http://www.aflcio.org/mediacenter/prsptm/pr03202003.cfm)

AFL-CIO Başkanının ABD askerlerini desteklemeye yönelik bu çağrısı son derece kinikti. Çünkü Sweeney’nin haklı olabilmesi için her şeyden önce Irak’ı işgal etmeye karar verenlerin ABD ordusundaki erler olması gerekirdi. Oysa gerçek dünyada ABD emperyalizmi adına savaşı başlatma kararı, tek yanlı olarak ve uluslararası hukuku bütünüyle çiğneyerek Beyaz Saray’da/Pentagon’da aldı. AFL-CIO’nun “sahibinin sesi” markalı ısmarlama yazarları (ve “gölge” yazarları), işçilerin emperyalist bir savaşın arkasında yer almalarını sağlamak için bir kez daha savaş alanındaki Amerikan askerlerini kullanma yoluna gittiler.

Ek bilgiler

  • Yazar Kemal Ülker
  • Yıl 2002
  • Kurum Hava-İş Sendikası
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2002Petrol ticari olarak kullanmaya başlandığından beri, devletlerin dış politika ve ulusal güvenlik politikalarında belirleyici olmuştur.

Petrol sanayinin gelişimini izlemek, kapitalizmin tekelci niteliğini ve emperyalizme geçişin dinamiklerini anlamakta önemli ipuçları vermektedir.

Petrol sanayi geliştiği ülke ekonomilerinde tekelleşmeyi hızlandırırken, aynı zamanda hükümetleri de, uluslararası rekabete bizzat katılarak dünyanın paylaşımında kendi şirketlerinin koruyucusu konumuna getirmektedir.

Petrol sanayinde tekelleşme süreci, üretimden dağıtıma doğru değil, tersine, rafineri ve dağıtım alanındaki tekelleşmeden üretimdeki tekelleşmeye doğru olmuştur.

Ek bilgiler

  • Yazar Ayfer Eğilmez
  • Yıl 2002
  • Kurum Petrol-İş Sendikası Araştırma
Yayınlandığı kategori Politika
Ara...