Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Sağlık

Almanak 2011Kapitalist ideoloji günümüzde modern kültürün merkezlerinden birini insan vücudu, sağlık, tıp ve sağlık hizmeti olarak yapılandırmıştır. Kapitalist toplumlarda sağlık ve tıp adeta yeni bir ahlak, seküler bir din, hatta toplumsal kontrolün yeni bir türü haline gelmiş durumdadır.

Ünlü filozof ve tarihçi Michael Foucault’un eşsiz çalışmalarında, modern toplumlarda tıp uygulamaları ve tıp kurumları ile güç ve kaynakların dağılımı arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermiştir. Bu çalışmalara tıp bilim insanlarından daha çok sosyal bilimciler aşinadır. Toplumda güç ve kaynakların dağılımında tıbbın bir hegomonik alan olarak nasıl kullanıldığı modern tıbbın ve klinik tıbbın tarihçesini irdeleyerek Foucault tarafından ortaya konmuştur.

19. yüzyılda kapitalizmin bilime yaptığı etkiden tıp da kendine düşeni almış ve tıp bilimi toplumsal yerine biyomedikal perspektife yönelmiştir. Günümüz tıbbına uzunca bir süredir biyomedikal perspektif hakimdir. Toplumdaki mevcut güç ilişkilerini doğrulatmak ve sürdürmek için yürütülmekte olan hegomonik proje ile bu yazının konusu medikalizasyon doğrudan ilişkilidir. Hegomoni kavramı Antonio Gramsci tarafından; toplumsal yapıdaki egemen düşünme/anlama ve yaşama biçimini şekillendiren süreçler olarak tanımlanmıştır. Bir projenin hegomonik olabilmesi için kendi gerçekliğini toplumun tüm katmanlarında; kendi kurumları, kendi özel yaşamı, kendi ahlakı, kendi gelenekleri, kendi dini ve kendi kültürü ile hakim kılması gerekir. İdeolojiler kendi amaçlarına uygun temel projelerin hegomonik olması için sürekli rol oynarlar. Kapitalizm de kendi hegomonyasını, ideolojisini kurmak ve yeniden üretmek üzere çalışmış ve bunda başarılı olmuştur.

Ek bilgiler

  • Yazar Cem Terzi
  • Yıl 2011
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 20102010 yılı gerek ekonomik ve sosyal politikalar gerekse de demokrasi ve özgürlükler açısından işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenler için sorunları daha da ağırlaştıran bir yıl oldu.

2008 yılının ortalarından itibaren, asgari ücretin alım gücü (özellikle benzine endekslendiğinde) büyük ölçüde gerilemiş, kriz karşısında asgari ücretle geçinen milyonlarca insan açlık ve sefalete terk edilmiştir. Primsiz ödemeler kanunu ileri bir tarihe (seçim sonrasına) ertelenmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Kasım 2010’da, toplam yeşil kartlı sayısı 9 milyon 388 bin 146’ya, Doğu Anadolu Bölgesinde 2 milyon 178 bin 35’e yükselmiştir. Sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde yaşanan neoliberal dönüşümle beraber, krizler karşısında emekçileri koruyan/koruması gereken mekanizmalar da neredeyse tümüyle işlevsizleşmiştir.

İstihdamın daraltıldığı, güvencesizleştirmenin yaygınlaştırıldığı bir kamu sağlık hizmetinin niteliği, erişilebilirliği sorgulanmak zorundadır. Katkı payları, ilaç fiyatları, tedavi masraşarı ve anadilde verilmeyen sağlık hizmeti nedeniyle toplumsal dışlama mekanizmaları daha da keskinleşmiş ve ayrımcılık derinleşmiştir. Eşitsizlikleri gidereceği, sağlık hizmetlerine ulaşımı kolaylaştıracağı ve herkesi genel sağlık sigortası ve sosyal güvenlik kapsamına alacağı, bunun için de yurttaşa ek bir yük getirmeyeceği belirtilen “sağlıkta dönüşüm” programının cilası dökülmeye başlamış, gerçek yüzü açığa çıkmış durumdadır. “Paran Kadar Sağlık” anlayışı hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Ek bilgiler

  • Yazar Cahide Sarı
  • Yıl 2010
  • Kurum Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Uzmanı
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009Sağlık sistemi son 30 yıl boyunca hem dünyada hem de ülkemizde büyük bir değişime uğramıştır. Bu değişimi “sağlık hizmetlerinin liberalizasyonu” olarak adlandırabiliriz. Sağlık hizmetlerinin liberalizasyonu kamu sağlık hizmetlerinin ticarileştiği ve piyasaya açıldığı bir sürecin en genel ifadesidir. Bu süreç 1970’lerin sonundan bu yana, dünyanın hemen her ülkesinde benzer olmakla birlikte, ülkelerin kendi iç dinamiklerine göre değişen zamanlamalarla, hem ideolojik, hem politik hem de yasal zeminde adım adım hayata geçirilmiştir. Sağlığın piyasaya açılması adından da anlaşılacağı üzere bu hizmeti alınıp-satılan bir mal(meta) haline getirmiştir. Halkın sağlık hizmetlerine ulaşımı artık piyasa koşullarına göre belirlenmeye başlamış ve “paran kadar sağlık” anlayışı toplum tarafından kabul edilir olmuştur.

Sağlık hizmetlerinin piyasalaştığı koşullarda çalışan sağlık emekçilerinin bu koşullardan etkilenmemesi mümkün olamazdı. Sağlık emekçilerinin çalışma koşulları da tıpkı sağlık hizmetleri gibi piyasa mekanizmalarına tabi kılınmış ve bu sektördeki sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre belirlenir hale gelmiştir.8 Bu yazıda sağlık sektöründe yaşanan değişim sürecinde sınıfsal konumları daha da belirgin hale gelen sağlık emekçilerinin Türkiye’deki durumu ve sendikal örgütlülüğü ele alınmıştır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla ilk olarak sağlık hizmetlerinin kapitalist sistem içinde nerede yer aldığı ve bununla ilişkili olarak sağlık emekçilerinin sınıfsal konumu tartışılmıştır. Daha sonra sağlık reformlarının sağlık emekçilerini nasıl etkilediğine kısaca değinilmiş ve ülkemizde sağlık emekçilerinin sorunu sayılarla yansıtılmaya çalışılmıştır. Türkiye’de kamu sağlık çalışanlarının sendikal örgütlülüğünün ele alındığı ikinci başlık altında sırasıyla kamu emekçilerinin sendikalaşma süreci, mevcut kamu sağlık sendikaları ve bu sendikaların durumu incelenmiştir.

Ek bilgiler

  • Yazar Melike Yavuz
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 2009Dünya genelinde her yıl 10 milyon çocuk ve 529 bin anne ölümü olmaktadır ve bu ölümlerin çoğunluğu önlenebilir nedenlerden kaynaklanmaktadır (WHO, 2005). Geçmiş yıllar içinde pek çok ülke anne ve çocuk sağlığında önemli ilerlemeler kaydetmiş olmasına karşın, ilerleme yavaş gerçekleşmektedir. Belirgin düzelme sağlanamazsa daha önce “milenyum gelişme hedeşeri” adı altında toplanan amaçlar arasında yer alan anne ölümlerini dörtte üç, bebek ölümlerini üçte iki oranında azaltma hedeŞne 2015 yılı içinde ulaşılması olanaksız olacaktır (WHO, 2005).

Kadınların gebelikleri süresince, doğum esnasında ve sonrasında sağlık hizmetlerinden yaralanmaları sağlanabilirse anne ve bebek ölümleri önemli ölçüde azaltılabilir (Akın, 2006). Doğum öncesi bakım alma sıklıklarında dünya genelinde bir artış gözlenmekle birlikte, en az 4 kez izleme sahip kadınların oranları çok düşüktür ve ilk izlem genellikle gebeliğin ilerleyen dönemlerinde meydana gelmektedir (WHO, 2005).

Kadınların yaşadıkları bölge ve sosyoekonomik düzeyleri doğum öncesi bakım almada rol oynayan temel etmenler olmaktadır. Bu etmenler yaş, etnik köken, din, kültürel inanışlar, tıbbi bakıma ihtiyaç durumunu içermektedir ve aynı zamanda sağlık hizmetlerinin kalitesi, ücreti, erişim olanakları ile ilgilidir (Say, 2007). Doğum öncesi bakım alma sıklıkları yoksullar, kırsal alanda yaşayanlar, göçmenler, azınlıklar, evlilik dışı adolesan gebeliklerde daha düşüktür (WHO, 2005).

Ek bilgiler

  • Yazar Hakan Tüzün
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009Toplumların ruhsal sağlığından, zihinsel iyilik halinden söz edebilmemiz için öncelikle sağlığı tanımlamak, sağlığın toplumsal, ekonomik, politik koşullarla olan ilişkisine vurgu yapmamız gerekmektedir.

Bugün yaygın olarak başvurulan Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık tanımına baktığımızda, sağlığın “bedensel, zihinsel ve toplumsal olarak tam bir iyilik hali” olarak tanımlandığını görürüz. Ancak DSÖ’nün yaptığı bu tanım içerisinde yer alan bazı ibarelerin yol açtığı zihin bulanıklığı nedeniyle başka tanımlar daha yapma gereği doğmaktadır. İnsanlar “tam olarak” ne zaman, nasıl, kime, neye göre “iyi” olurlar? Oldukça muğlak ve subjektif olarak tanımlanan bu sağlık kavramı beraberinde sağlığın geliştirilmesi yönünde atılacak adımlarda, eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik yürütülen mücadelede de belirsizlikler getirecektir (Belek, 1998).

Temel olarak üretim ilişkilerinin belirleyici olduğu, bedensel ve zihinsel olarak bir bütün olan sağlığı şu şekilde tanımlayabiliriz: “sağlık; soyut ve somut pek çok ürünün yaratıcısı olan insanın, toplumun üyeleriyle kolektif içinde ve her bir üyenin gereksinimini eşit olarak karşılayacak şekilde üretebilmesi, biyolojik ve zihinsel bütünlüğünün korunması ve toplumsal örgütlülük ve üretim süreciyle birlikte geliştirilmesidir” (Hamzaoğlu, 2004).

Ek bilgiler

  • Yazar Nesligül Nihal Olgun
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009Türkiye’de sağlık hizmetleri 2003 yılından bu yana önemli bir “dönüşüm” geçiriyor. AKP Hükümeti’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı” olarak adlandırdığı bu “reform” paketinin temel bileşenleri şu adımlardan oluşuyor:

  • Sağlık hizmetlerinin finansman ve sunumunun ayrılması.
  • Sağlık harcamalarının Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile finanse edilmesi.
  • GSS kapsamındaki nüfusa verilecek sağlık hizmetlerinin Temel Teminat Paketi (TTP) ile sınırlandırılması.
  • Birinci basamak sağlık hizmetlerinin temeli olan sağlık ocaklarının tasfiye edilerek “Aile Hekimliği” modeline geçilmesi.
  • Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmeti sunumundan çekilmesi.
  • Kamu hastanelerinin “Sağlık ‹şletmeleri”ne dönüştürülmesi.
  • Özel sağlık sektörünün teşviki ve kamusal kaynakların hizmet satın alınması yoluyla özel sektöre aktarılması.

Sağlıkta “Dönüşüm” Programı’nın vatandaşlar açısından iki önemli çıktısı oldu.

Bir yandan “bütün hastaneleri vatandaşlara açıyoruz” propagandasıyla özel sağlık kurumlarına yönlendirildiler; diğer yandan yeni “katılım payları”, “ilave ücretler”, “fark ücretleri” ödemek zorunda kaldılar.

Ek bilgiler

  • Yazar Osman Öztürk
  • Yıl 2009
  • Kurum Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009İlçe devlet hastanesi aciline ambulansla 25 yaşında mosmor olmuş bir genç getiriliyor. Hala konuşabiliyor ama yarı baygın. Biraz oksijen verilince rengi ve bilinci açılıyor, göğüs hastalıkları uzmanı çağrılıyor hemen yoğun bakım ünitesine yatırılıyor. Bu genç yaşta bu kadar derin solunum sıkıntısını bir sebebe bağlamakta güçlük çeken uzman milier tüberkuloz düşünüp, tüm testleri istiyor, ancak hastanın durumu ağırlaşınca ertesi gün solunum makinesine bağlayan yoğun bakım doktoru hastayı uyutmadan ne oldu sana böyle oğlum? nasıl üşüttün bu yaz günü deyince hastanın ağzından kesik kesik şu sözler dökülüyor: “Serada işçiyim ben. Asit tankı boşaldı bir ay önceydi. Bir tonluk tanktı. Arkadaş tankın musluğunu kırmış. İşten anlayan tek işçi benim seraya girdim bir saatte ancak tamir ettim. Sol elini gösterip bura da o zaman yandı. Tank boşalaydı mahsul tamamen biterdi. Musluğu tamir edip seradan çıkınca bayılmışım,  o zamandır sürekli öksürüğüm var üç kez polikliniğe geldim ilaç verip yolladılar.”

O gün solunum makinesine bağlanan hasta öğleden sonra üçüncü basamak bir göğüs hastanesine gönderildi. Hikaye ailesince de onaylandı. Bir hafta sonra yapılan tüm tedaviye rağmen hasta kaybedildi.

Ek bilgiler

  • Yazar Meltem Çiçeklioğlu
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009İkinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarının temelini oluşturan hastaneler, farklı biçimlerde tanımlanabilir. Bu tanımdan önce belirtmek gerekir ki sağlık hizmetleri gerek hizmetin içeriği gerekse de özelliği gereği çeşitli basmaklara ayrılır. Çok genel hatları ile belirtmek gerekirse birinci basmak sağlık hizmetleri ilk başvurulan, ağırlıklı olarak koruyucu ve ayaktan tedavi edici sağlık hizmetlerinin temel olarak ekip halinde sunulduğu sağlık kurumlarını oluştururlar. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri ise ayaktan tedavi edici hizmetlerin yanında yataklı tedavi hizmetlerini ve rehabilite edici (esenlendirici) sağlık hizmetlerini, uzmanlaşmış tıbbi ekipman ve insangücü ile yürüten kurumlardan oluşur.

Çok genel bir tanım gerekirse hastane tıbbi tedaviye ihtiyaç duyan hastaların sürekli bakım ve yataklı tedavi altında oldukları, bakımları için gerekli ihtiyaçların karşılandığı (yatak, yemek vb.) kurumlar olarak tanımlanabilir. Hastaneler sağlık hizmetinin birçok özelliğini barındıran elemanlarıdır. Hizmet kapsamı, ekipman ve bilgi sistem donanımı, personel yapısı, bina özellikleri vb bir çok başlık sayılabilir. Hastaneler sağlık hizmetinin ve tıbbın simgesi olarak da görülürler. Sağlık finansmanının yarıya yakını hastaneye gider. Hastaneler her biri farklı özelliklere sahip kurumlardır. Küçük bir ilçe hastanesi ile bir anakent hastanesi hemen her yönüyle bambaşkadır.

Ek bilgiler

  • Yazar Cavit Işık Yavuz
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Toplum

Almanak 2009Kapitalizmde 1960’lı yıllarının sonlarında üretimin kitleselleşip, sermaye birikiminin yoğunlaşmasıyla kar oranlarında hızlı bir düşüş baş göstermiş ve bu nedenle bir kez daha halen devam eden küresel ölçekteki kriz kendini göstermiştir. Böyle olunca, sermaye sınıfı kâr oranlarının düşme eğilimini köklü ve yapısal dönüşüm özelliğine sahip ekonomik, politik, sosyal ve ideolojik düzenlemelerle aşmaya çalışmıştır. Bu düzenlemelerden bazıları: 1) sermaye birikimini canlandırmak için yeni liberal ekonomik-politikaların uygulanması 2) kapitalizmin küreselleşmesiyle ülkelerin piyasa ekonomileriyle hızla bütünleştirilmesi ve 3) finanslaşmadır (Sönmez 2009). Sağlık dahil tüm kamu hizmetleri, hizmeti üreten emek-gücü ve hizmetten yararlanan toplum, bu yapılanma sürecinde önemli oranda etkilenmiş ve “yeni” durumlarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle sağlık hizmetlerinin metalaşma sürecinin başlangıcında, sağlık hizmetlerinin kâra dayalı olmasının hizmetlerin niteliğini arttırdığı ve maliyeti düşürdüğü iddia edilmiştir. Ancak ilerleyen zamanlarda, bu dogmanın giysisiz kaldığı kanıtlarıyla ortaya koyulmuştur (Woolhamdler, Himmelstein 2004). Makalemizde bu durum, sağlık emek-gücünün emek sürecinde de ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Makalenin ilk bölümü sağlık hizmetlerinin metalaşma sürecini, ikinci bölüm ise ona özgü olan sağlık hizmeti üretim sürecinde uygulanan esnek üretim biçiminin sağlık emek-gücüne etkileri ve sonuçları değerlendirilmeye çalışılacaktır. Esnek ücretlendirme biçimleri ve toplam kalite yönetimi uygulamaları ayrıca makale konuları olduğundan, bu makalede kapsam dışı bırakılmıştır.

Ek bilgiler

  • Yazar Özlem Özkan
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 2009Bu çalışma iki soruya yanıt üretmek için gerçekleştirilmiştir. Birincisi, kapitalizm koşullarında mallar gibi hizmetler, özelinde de sağlık hizmeti bir meta mıdır? İkincisi de yine kapitalizm koşullarında, sağlık hizmetlerinin finansmanında tercih edilen kaynakların kökeni nedir? Hangisi işçi sınıfı tarafından talep-ret edilmelidir?

Çalışma, kapitalizmi çözümlemek adına sahip olduğumuz biricik yöntemi bizlere sunan, Marx’ın, Kapital’i yazmadan önce uzun bir dönemini ayırdığı ve özellikle Kapital’in birinci cildinin de temelini oluşturan Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı çalışması ile Kapital’in birinci ve üçüncü ciltlerinden kapsamlı alıntılara yer verilerek gerçekleştirilmiştir. Bunda da amacımız, bilimsel yöntem olarak diyalektik tarihsel materyalizmin kapitalizmi anlamak için bugün de geçerliliğini yitirmemiş olduğunu gözler önüne serebilmektir. Bunun için, hedefimize ulaşmaya çalışırken birkaç temel başlık altında bilginin alıntılanması tercih edilmiştir. Sorularımız, yapılan alıntılar ışığında yanıtlanmıştır.

Ek bilgiler

  • Yazar Onur Hamzaoğlu
  • Yıl 2009
Yayınlandığı kategori Toplum
Ara...