Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Yoksulluk

Almanak 2003Sınıf mücadeleleri tarihi, bir anlamda eşitlik mücadelesi tarihi olarak da okunabilir. Zira her sınıf, kendi toplum tasavvurunun merkezine eşitlik idealini yerleştirir. Köle ayaklanmalarından köylü isyanlarına, burjuva devrimlerden proleter devrimlere kadar insanlığın büyük alt üst oluşlarının itici gücü daima, daha fazla eşitlik talebi olmuştur. Dolayısıyla eşit bir toplum kuramayan bütün egemen sınıflar da, iktidarlarının temeline dinamit koyan bu devrimci tutkuyu bastırmak için eşitsizliğin kaynağını toplumsal yapının dışında, doğal bir yasa olarak göstermeye çalıştılar. Böylece egemen sınıflar eşitsizliğin kaynağını gizleyebildikleri oranda, aslında sınıfsal sömürüyü de gizlemiş oldular...

Bilimin, teknolojinin hayli ilerlediği, üretimin aşırı arttığı günümüzde de egemen sınıfların eşitsizliğe bakışı, bu tarihsel özünden pek bir şey yitirmedi. Buna karşın yoksulluk ve zenginlik arasındaki uçurum, uzun süredir hiç olmadığı kadar gündemde. Bunda, küreselleşmenin refaha dair vaatkar paradigmalarının büyüsünü kaybetmesinin payı büyük elbette. Finansın, mal ve hizmetlerin, bilginin, iletişimin uluslararası sınırları aştığı, saniyelik hızlarla hareket ettiği bir çağın temel karakteristik özelliği aynı zamanda yoksulluk olarak tarif ediliyor. Eşitsizlik sadece sağlıksız konutlar, eğitim, sağlık, gelir vb. toplumsal alanlarda kendini göstermiyor, doğal kaynakların dağılımında da belirgin bir şekilde dikkati çekiyor. Temiz hava, su kaynakları, ormanlar zenginliğin dağılımıyla paralel bir seyir izliyor. İşte böylesine derin eşitsizliklerin varolduğu bir dönemde yoksulluğun tartışılması ve yeni çözüm yolları üretilmesi de son derece anlaşılır oluyor.

Ek bilgiler

  • Yazar Bahadır Özgür
  • Yıl 2003
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi

Almanak 20021. Giriş

Yoksulluk, onu yaşayan toplumsal sınıflar açısından derinliği ve önemi hiç kaybolmayan bir toplumsal sorun olmakla birlikte, sosyal bilimlerde önemi ve güncelliği son yıllarda yeniden keşfedilen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en önemli nedeni, 1980 sonrası global düzeydeki sermayenin yeniden yapılanma süreci ve neo-liberal gelişmelerin kapitalist toplumsal formasyonların (gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler ) ekonomik ve toplumsal yapılarında oluşturduğu derin eşitsizliklerdir. Yoksulluğun kuramsal ve metodolojik düzeyde yapılan tartışmalarından birini yoksulluğun kadınsıllaşması tezi ve (veya) yoksulluğun toplumsal cinsiyet boyutunu ele alan yaklaşımlar oluşturmaktadır.

Bu çalışmanın genel amacı; eşitsizliklerin tarihi kadar eski olan bir olgunun yeni bir keşfini yapmak değil,  klasik yoksulluk tartışmaları ve çalışmalarının ihmal ettiği kadının yoksulluk deneyimini, diğer bir deyişle kadının yoksulluk olgusu ile olan ilişkisini, kavramsal ve metodolojik düzeyde, yoksulluk tartışmalarına eleştirel bir şekilde dahil etmektir. Bu yazıda, temel olarak kadının yoksulluğu; kadın ve yoksuluk yazınında yapılan ‘yoksulluğun kadınsıllaşması’, ‘klasik yoksulluk çalışmaları’ ve ‘yoksulluğun toplumsal cinsiyeti’ kuramsal yaklaşımları ve tartışmaları çerçevesinde eleştirel bir şekilde incelenecektir.

Ek bilgiler

  • Yazar Fatime Güneş
  • Yıl 2002
Yayınlandığı kategori Kadın

Almanak 2002Yeni dünya ekonomik düzeni, neoliberalizm, ülkemizde 80'lerden beri uygulanıyor. Ekonomi politikaları bu dönemde artan ölçüde uluslararası kurumların güdümüne girdi. Ülke IMF'ye teslim edildi, halkın kaderi 'serbest piyasalar' ın elindedir.

Özelleştirme, taşeronlaştırma, kamu hizmetlerinin kısılması ve ticarileştirilmesi hayata geçirilirken sanayileşme, yatırım, büyüme, teknolojik gelişme, istihdam ve gelir dağılımı gibi konuların sözü bile edilmemektedir.

Bu süreç içerisinde esnek, güvencesiz, kayıtsız çalışma yaşamı yaygınlaştırılırken, işçi sınıfının canı, kanı pahasına yarattığı mevziler ardı ardına yok edilmiştir.

Küreselleşme söyleminin emekçiler için kötü bir şaka olduğu acı deneyimlerle doğrulanmış bulunuyor.

Kapitalist merkezleri de içine alan küresel yoksulluk derinleşirken, geleneksel mücadele yöntemlerini baltalayan yapısal dönüşümler nedeniyle işçi sınıfı bozgun havası yaşamakta ve ezilenler aleyhine gelişen bu sürece karşılık, etkin mücadele biçimleri geliştirilememektedir. Bu öyle bir paradoksa dönüşmüştür ki, emekçiler açısından daha fazla taşeronlaşma, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk, aynı zamanda daha fazla örgütsüzlük anlamına gelmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Serpil Kemalbay
  • Yıl 2002
  • Kurum Dayanışma Evleri
Yayınlandığı kategori Emek Hareketi
Ara...