Bu sayfayı yazdır

KKTC’DE ‘DERİN’ İFLAS

Almanak 2002Kıbrıs’ın kuzeyinde öylesine bir ekonomik model oluşturuldu ki, mevcut ilişkisinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti’nin (TC’nin) öksürmesi halinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hapşırmıştır... TC ekonomisi küçüldüğünde, KKTC’nin de ekonomisi küçülmüş; TC’de enflasyon hızla yükseldiğinde KKTC’nin de enflasyonu benzer yönde artış göstermiştir.

Bu bir tesadüf değildi, TC ile KKTC arasında ‘derin’ kurulan ‘organik ilişki’ böylesi bir paralelliği zorunlu kılmıştır. TC ve KKTC’nin sorununu istikrarlı büyüyememek ve yapısal sorunları çözüme kavuşturamamak olarak özetlemek mümkündür.

Ankara-Lefkoşa hattındaki organik ilişki, güvenlikten ekonomik desteğe kadar çok yönlü oluşturulan ve geliştirilen ilişkinin bütününü kapsamaktadır. Mevcut organik ilişki nedeniyle KKTC’nin kendi başına sorunlarını tespit edip, çözümüyle ilgili politika üretememesi gibi bir somut durum da vardır. İlişkinin bu düzeyi ve yaşanılan sorunlar, KKTC yöneticileri tarafından da ara sıra gündeme getirilmiştir.

Bugün itibariyle KKTC ekonomisi derin krizde olmasından dolayı, genç nüfusunu tutamaz bir konuma gelmiştir. Özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Kıbrıs’ın güneyi, Rum yönetimi) AB üyeliği süreciyle birlikte adanın kuzeyi ile güneyi arasındaki ekonomik uçurum (güneyde 15 bin dolar olan kişi başına gelir, kuzeyde 5 bin doların altında) daha çok tartışılmaya başlanmış ve bu yılın başında yeni bir ekonomik paket hazırlanmış ve Ankara’da gerekli görüşmeler yapılmıştır.  900 milyon dolarlık bu ekonomik paketle (İlker Isınsu, KKTC’de YeniDüzen Gazetesi, 22 Şubat 2003), 15 bin kişiye yeni iş imkanı yaratılacağı vaadi gündeme getirilmiştir (CTP Başkanı M.Ali Talat, YeniDüzen, 3 Mart 2003). Böylece adanın kuzeyinin makus talihini yeneceği ve kalkınacağı da dillendirilmiştir.

Birinci maddesinde KKTC’nin tamamen serbest bölge olmasının istendiği pakette KKTC’li ve TC’li gençlerin birbiriyle evlenmesinin teşvik edilmesinden (Madde 116), camisiz (birim maliyeti 150 bin dolar) köy bırakmamaya (Madde 112)  kadar pek çok madde sıralanmıştır. Pakette, yolsuzluk ekonomisinin yarattığı sorunlara dikkat çekilerek (Madde 101-105), çözümlenmesinin önemine işaret edilmiştir. Paket sonrası Ankara’da gerekli girişimler yapıldı ve üç yıllık süreyle geçerli olmak üzere 450 milyon dolara imza atılmıştır (YeniDüzen, 20 Nisan 2003).

Daha öncesinde de böylesi bir çok paket imzalanmış, ama paketle belirlenen hedeflere ulaşılamamış ve ekonomik sorunlar da katlanarak artmış ve bugüne gelinmiştir.

Ekonomik ve sosyal sorunların arttığı böylesi bir dönemde, KKTC’de iktidarı elinde tutan politik kurmay heyeti de, kendi konumuyla ilgilenmeyi ihmal etmemiştir. Öylesine bir emeklilik sistemi oluşturulmuştur ki, bazı politikacılar süper kıyak emeklilikten yeniden emekli olmuş ve buna göre bir kez daha emeklilik ikramiyesi almıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş da, bunlardan biri; tam üç kere emekli olmuştur. İkili görüşmelerin yoğunlaştığı Nisan 2002’de Denktaş dahil 19 politik şahsiyet kıyak emekliliğe hak kazanmıştır. Bunlardan bazıları bakan olup, geriye kalanın hepsi de milletvekilidir. (KKTC’de yayımlanan YeniDüzen,  3 Mart 2003 ve Afrika Gazetesi, 12 Nisan 2002; Sabah. 30 Mayıs 2002).

19 kişiye yapılan ödemelerin toplamı 1 trilyon 627 milyar liradır. Üçüncü kez emekli olan Denktaş, tam 174 milyar lira emeklilik ikramiyesi almış ve 125 milyar lira ile KKTC Meclis Başkanı Vehbi Zeki Serter de, Denktaş’ın arkasından ikinci olmuştur. Başbakan Derviş Eroğlu 118 milyar lirayla, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Salih Çoşar da, 122 milyar lirayla listede yer almıştır.

Kamu finansmanında kullanılan kaynağın önemli bir bölümünün TC’den gönderildiği KKTC’de iktidar eyleyen politik kadronun oluşturduğu bu emeklilik sistemi, ekonomik ve sosyal sorunların çözümünde ne tür bir yaklaşım içinde olduklarını ortaya koymaktadır.

Kıbrıs’ta çeyrek asırı geçen sürede sorunun bir çözüme kavuşturulamamış olması ve KKTC’de de ekonomik ve sosyal krizin ‘derin’leşmesine bağlı olarak, sorun ‘Ankara’nın mı?’, yoksa ‘Lefkoşa’nın mı?’ tartışmasının yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Geçen aralık ve şubat aylarında bunun ifadesi olarak, Lefkoşa’da örgütlenen geniş katılımlı gösterilerle talepler gündeme getirilmiştir.

1- İstikrarsız büyüme

KKTC’nin ekonomisi, bir iki yıl büyümenin ardından önemli oranda küçülen bir yapıdadır. Ekonominin son beş yılı dikkate alındığında, iki yılında küçülme ve üç yılında reel olarak büyümesi sağlanabilmiştir. 1998’de yüzde 6 olan gayri safi milli hasıladaki (GSMH) büyüme oranı, bir yıl sonrasında yüzde 7,4 olarak gerçekleşmiş, ama ardından 2000 ile 2001 yıllarında GSMH, yüzde 0,6 ve yüzde 5,4 oranında küçülmüştür. Geçen yıl itibariyle de büyümenin yüzde 2,6 olacağı tahmin edilmektedir.

GSMH’daki bu büyümeye bağlı olarak kişi başına düşen milli gelir de, 2002 yılı itibariyle bile 1999 yılının gerisindedir. 1999 yılında 4 bin 666 dolar olan kişi başına milli gelir, ekonominin düşük düzeyde de olsa küçüldüğü 2000 yılında nasıl olmuşsa artışını sürdürerek 4 bin 978 dolara yükselmiş ve daha sonraki yılda azalmış, 2002’de yeniden bir artış sağlanmışsa da, 1999’un gerisinde kalmıştır (Tablo. 1).

1997 yılında ekonominin yüzde 4,1 gibi hızlı büyümesine ve enflasyonun da bir önceki yıla göre biraz da olsa gerilemesine karşın, ortalama döviz kurundaki yüzde 88,5’lik artış (82 bin 150 liradan 154 bin 893 liraya yükselmesi) nedeniyle, kişi başına milli gelirde ciddi bir gerileme yaşanmıştır değerlendirmesi doğru değildir. Çünkü, KKTC’nin 1996’da 183 bin 290 olan nüfusu bir yıl sonrasında 201 bin 914’e yükselmiştir. Yani döviz kurundaki artıştan çok, bir yılda nüfusun yüzde 10,2 oranda artması sonucunda kişi başına ulusal gelir de gerilemiştir.

Büyümenin istikrarlı olmadığı 1990’ların sonu ve 2000’li yılların ilk yarısının birinci çeyreğinde fiyat istikrarından da bahsetmek mümkün değildir. KKTC de, TC gibi enflasyonda yüzde 50 ve yüzde 70’le ‘ipi’ göğüslemektedir.

Turizm, ekonominin en önemli potansiyeli olan sektörlerin başında gelmektedir. Fakat istikrarlı bir performans göstermiyor. Çünkü, 1994’de 172,9 milyon dolar olan net turizm gelirleri, 1995’te 218,9 milyon dolara yükselmiş ve 1997’de 183,2 milyon dolara gerilemiştir. 1998 ve 1999’da 88 milyon dolara ve 77,2 milyon dolara inen turizm gelirleri ve sonraki yıllarda yeniden artış seyri devam etmiş, 2002’de 1994’ün bile gerisinde kalarak 143,2 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

Turizm gelirlerindeki bu istikrarsız ve açıklanması zor iniş çıkışa karşın, döviz mevduat ve döviz tevdiat hesapları dahil toplam döviz rezervi (KKTC ekonomi kurmaylarınca döviz rezervi böyle tanımlanıyor), 1990’lı yılların ikinci yarısında hızla artış kaydetmiştir. 1994’de 348,9 milyon dolar olan döviz rezervi, 1997’de 510,0 milyon dolara, 1999’da 654,4 milyon dolara ve 2001’de de 722,6 milyon dolara yükselmiştir. 2002 verilerin halen neden açıklanmadığını anlamak mümkün değildir.

2001 yılı itibariyle 908,8 milyon dolar olan KKTC ekonomisinde, döviz rezervi 722,6 milyon dolar olmuştur. Bu, ekonomide resmi para birimin dışında aşırı derecede döviz kullanıldığını göstermektedir. Yani resmi para birimi Türk Lirası yerine, ABD Doları’nın ikame edildiğinin de bir anlatımıdır.

Tablo. 1- KKTC’nin ekonomik ve sosyal  göstergesi                                                        

Yıl           GSMH               GSMH            K.B.GSMH          Büyüme           Enflasyon             Nüfus

            (Milyar TL)       (Milyon dolar)          (Dolar)           (Yüzde)           (Yüzde)                   (Kişi)

1994          16.582              554,3                3.093                -3,7                  215,0                179.208

1995          35.179              755,7                4.167                2,6                   72,2                 181.290

1996          63.577              773,9                4.222                2,9                   87,5                 183.290

1997          117.683            759,8                3.763                4,1                   81,7                 201.914

1998          233.661            890,5                4.361                6,0                   66,5                 204.225

1999          407.070            963,9                4.666                7,4                   55,3                 206.562

2000          651.380            1.039,9             4.978                -0,6                  53,2                 208.886

2001          1.070.424         908,8                4.303                -5,4                  76,8                 211.191

2002*         1.525.355         984,0                4.610                2,6                   24,5                 -

* Gerçekleşme tahmini. Bundan sonraki tablolar için de geçerli.

Kaynak: KKTC, Devlet Planlama Örgütü.

2- Kamuya endeksli ‘rant’ ekonomisi

İktisadi faaliyet kolları açısından inşaattaki ve mali müesseselerdeki küçülme devam etmektedir. Bir anlamda KKTC’nin önemli iktisadi faaliyet kollarından olan ‘kamu hizmetleri’ndeki küçülme de sürmektedir.

TC’de şubat krizi nedeniyle küçülmenin yüzde 9,4 olduğu 2001 yılında KKTC’de ekonomi de yüzde 5,4 oranında küçülmüştür. En çok daralma inşaat, mali müesseseler ve ithalat vergisinde yaşanmıştır.

İktisadi faaliyet kolları açısından bakıldığında ekonomide ‘kamu hizmetleri’nin önemli paya sahip olması, KKTC’deki ekonomik yapının niteliğini de ortaya koymaktadır. TC’de yüzde 4’ler civarında olan kamu hizmetlerinin GSMH’deki payı, KKTC’de yüzde 16’yı aşmakta ve kimi yıllarda bu oran yüzde 17’yi bulmaktadır.

Kamu hizmetleri, inşaat, ticaret, sanayi, ulaştırma-haberleşme gibi bir ekonominin en önemli sektörlerinden daha büyük bir paya sahip olması KKTC’de düzenin, kamunun istihdamına dayalı bir sistemle ayakta durduğunu ortaya koymaktadır. 2002’de 1,5 katrilyon lirayı (tahmini, cari fiyatlarla) aşan GSMH’de sektörel dağılım şöyledir: 254,1 trilyonu kamu hizmetlerinin, 160 trilyonu ticaretin, 192,3 trilyonu sanayinin (82,7 trilyonu imalat sanayinin), 188 trilyonu ulaştırma-haberleşmenin ve 113,7 trilyonu da mali müesseselerindir.

KKTC’nin mevcut durumunu, Başbakan Yardımcısı ve Turizm Bakanı Serdar Denktaş, “200 bin nüfuslu KKTC’de devlet 40 bin kişiye maaş ödüyor” diyerek, mevcut durumu tanımlamıştır (Radikal, 24 Şubat 2003).

Kamunun bu denli etkin olduğu yapı, aynı zamanda bir ‘rant sistemi’ olarak nitelendirilmiş ve bunun sorumlusunun da Rumlar veya uluslararası ambargo şeklinde açıklanamayacağı da iddia edilmiştir (Kıbrıslı gazeteci Metin Münir, Sabah 4 Aralık 2001). Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri M. Ali Talat da, ‘ekonomik modelin’ rant ekonomisi olduğunu vurgulamış ve çürümenin geldiği noktayı, geçmişte bir milletvekilinin İngiltere’de yanında VİP’ten geçirdiği bir kişinin eroinle yakalanması olgusuyla özetlemiştir (Radikal, 25 Kasım 2002). 

Böyle bir sistemin iktidar erkine sahip KKTC Bakanlar Kurulu, öylesine bir uygulama içinde olabiliyor ki, aldığı karara, Resmi Gazete’de yayımlanmaması gibi bir ifadeyi de ekleyebiliyor. KKTC Bakanlar Kurulu, 16 Ekim 2002’de toplanıyor ve bir karar (Karar no: E-1782-2002) alıyor: KKTC Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Salih Çoşar’ın röportajı nedeniyle Fransız medya kuruluşu Global Vision’a 129 bin 600 doların ödenmesi ve bu kararın da Resmi Gazete’de yayımının engellenmesi. (YeniDüzen, 30 Mart 2003).

Bir başka skandal. Denktaş’ın iktidar ortağı KKTC’nin Başbakanı Derviş Eroğlu’nun kızı Haslet Koç’un şirketi Creative Ajansı’na telefon rehberi hazırlaması için 83 bin 900 dolar veriliyor. Ve KKTC Bakanlar Kurulu bunun için de Resmi Gazete’de yayımlanmaması kararı alıyor. (YeniDüzen, 1 Nisan 2003).

Bu, Lefkoşa’daki  nasıl bir iktidar eylediklerinin basına yansıyan sadece iki örneği.

3- Kronik bütçe açığı

Bütçe disiplini açısından TC’den daha kötü durumdadır KKTC bütçesi. Bütçenin açık vermediği yıl yoktur. Bütçe her yıl açık verir konumdadır. KKTC’nin giderleri, gelirlerinden daha hızla artması nedeniyle, bütçe açığı da bu oranda hızla artmaktadır. Böylesi bir gelir-gider yapısı nedeniyle 1999’da yüzde 41,1 düzeyinde olan bütçe açığının harcamalara oranı, geçen yıl itibariyle yüzde 46,5’e yükselmiştir. (Tablo. 2).

1999’da 192,2 trilyon lira olan bütçe harcamaları, sonraki yıllarda hızla artarak geçen yılda 670,8 trilyon lira olması öngörülmektedir. Bu dönemde bütçe gelirleri ise 62,8 trilyon liradan 358,6 trilyon liraya, bütçe açığı da yaklaşık 79 trilyon liradan 312,2 trilyon liraya büyümüştür. Bütçe gelirlerinin gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 30’un altında kalırken, giderlerin oranı ise bazı yıllarda yüzde 50’yi aşmış ve genel olarak yüzde 45’ler düzeyinde hesaplanmıştır.

Bütçeyi de kapsayan tüm devletin gelir ve giderleri açısından da, ciddi miktarda açık veren bir mali yapı vardır. Ayrıca kamu harcamaların hızla artması nedeniyle, devletin ekonomideki payı da hayli yüksek olup kimi yıllarda yüzde 50’yi geçmektedir. (Tablo. 3). Giderlerin gelirden daha hızlı artmasından dolayı kamu finansman açığın gayri safi milli hasılaya oranı da, yüzde 17’ye kadar yükselmiştir.

Bazı yıllarda kamu açığının, bütçe açığının gerisinde kalması sonucunda, gayri safi milli hasılaya oranı da farklı bulunmuş ve bütçe açığının GSMH’ye oranı da daha büyük çıkmıştır.

Ekonomide kamunun payı yüzde 50 civarında olup, kamunun giderlerinin finansmanında da önemli miktarda dışardan finansman (hibe, borçlanma) sağlamaktadır. 2002 yılı itibariyle kamunun finansmanında gayri safi milli hasılanın yüzde 17’si kadar dışardan kaynak kullanılmıştır.

Tablo. 2- Bütçenin yarısı açık (Milyar TL; yüzde)

                                                                                    Gider/             Gelir/                 Açık/              

Yıl        Gider                 Gelir                 Açık                 GSMH             GSMH              GSMH  

1994     6.260                4.748                 1.512                37,8                 28,6                   9,2      

1995     13.655              8.463                 5.192                38,8                 24,0                 14,8

1996     24.381             15.528                8.853                38,3                 24,4                 13,9

1997     50.161              34.385              15.776               42,6                 29,2                 13,4

1998     105.910            62.798              43.112               45,3                 26,9                 18,4

1999     192.192          113.210              78.982               47,2                 27,8                 19,4

2000     332.228           182.290            149.938             51,0                 28,0                  23,0

2001     492.609            261.902           230.707             46,1                 24,5                  21,6

2002*   670.817            358.592            312.225             44,0                 23,5                  20,5

Kaynak: KKTC, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Örgütü.

Tablo. 3- Kamu harcamaları ve açığı (Milyar TL, yüzde)
                                                                                        Gider/             Açık/
Yıl        Gider                  Gelir                Açık                   GSMH           GSMH

1994         7.041                6.229                812                 42,5                 4,9

1995       15.142              10.754                4.388              43,0                12,5

1996       28.205              20.673                7.532              44,4                11,8

1997       55.841              41.249              14.592              47,5                12,4

1998     120.654              96.081              24.573              51,6                10,5

1999     215.876            182.471              33.405              53,0                  8,2

2000     360.945            268.893              92.052              55,4                14,1

2001     546.168            395.046            151.122              51,0                14,1

2002*   745.446            486.329             259.117            48,9                 17,0

Kaynak: KKTC, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Örgütü.

4- Bütçeyi ‘transferler’ tırpanlıyor

Bütçe harcamalarında en büyük pay transfere ve personele ayrılmaktadır. Transfer harcamalarında, sosyal nitelikli olan da önemli bir yekün tutuyor. Bu anlamda, bütçenin esas işlevi kamu çalışanına ve emeklisine ödenek ayırmanın ötesinde bir işlevinin olmadığını ortaya koymaktadır.

1994-2000 döneminde bütçe harcamalarında transferlerde sosyal nitelikli ödemelerin yüzde 60’ı aşan payı, son iki yılda gerilemiş ve ‘diğer transferler’in payı ise yüzde 50’yi aşmıştır. Bunu, önümüzdeki yıllarda bütçe açığının daha da artacağının eğilimi olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü Ankara’da da böyle oldu ve 1990’lardaki artışın sonunda 2000’lı yıllara gelindiğinde bütçenin yarısı faize giden bir yapı oluşturulmuştur. (Tablo. 4)

2001’de 261 trilyonu aşan transfer harcamaların 136,4 trilyonu, 2002’deki 348,3 trilyonun 184,3 trilyonu ‘diğer transferler’ olup, sosyal nitelikli olanların transferler toplamındaki payı yüzde 50’nin altında kalmıştır. Son iki yılda personel harcamaları ise çok az bir farkla ‘diğer transferleri’ geride bırakmıştır.

KKTC’nin bütçelendirme tekniğine göre, cari, transferler ve yatırım dışında bir da savunma harcamaları yer almaktadır. Yatırım kadar da savunmaya pay ayrılmaktadır. Gerek ‘diğer cari’ gerekse ‘diğer transferler’le ilgili bir netlik olmamakla birlikte, önemli bir kısmının güvenlik-savunmayla ilgili olduğunu düşünmek mümkündür.

Ankara’nın bütçelendirme tekniğinde, transferlerin esas ana kalemini faiz ödemeleri ve ‘diğer cari’ harcamaların yüzde 70-80’ini de silah alımları oluşturmaktadır.

Tablo. 4- Bütçe harcamalarının dağılımı (Milyar TL)

Yıl        Bütçe              Personel          Yatırım            Transfer            Diğer

1994        6.260             2.669                609                 2.303                679

1995       13.655            5.509                850                 5.794             1.502

1996       24.381            9.276              2.594                9.867              2.644

1997       50.161          17.757              6.101              19.360              6.943

1998     105.910          34.074            14.368              41.170            16.298

1999     192.192          65.793            19.704              74.114            32.581

2000     332.228         113.054           36.133            142.694            40.347

2001     492.609         137.553           34.408            261.048            59.600

2002*   670.817          185.020           50.303            348.294            87.200

Kaynak: KKTC, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Örgütü.

5- Bütçenin finansmanı ve ‘aklama’

Gerek kamu gerekse bütçe açığının finansmanında iki tür yöntemle kaynak sağlanmaktadır. Bunlardan birisi yardım ve diğeri de borçlanmadır. Veriler, içerden borçlanmanın yanı sıra, 1996 yılı sonrasında dışardan da kaynak bulunduğunu ortaya koymaktadır.

KKTC ekonomik verileri, 2002 yılının detaylı bilgilerini kapsamamaktadır. Verilerdeki bütçe açığının finansmanında gösterilen ‘TC yardımı’ önemli bir yekün tutmakla birlikte, borçlanmanın kaynağı hakkında bilgi verilmemektedir. 1994’te 1,5 trilyon lira olan bütçe açığının finansmanında kullanılan kaynağın 621 milyar lirası ‘TC yardımı’dır. TC yardımı büyüyen bütçe açığına bağlı olarak benzer yönde artış göstermiştir. 1999’da 19 trilyon liraya yaklaşan TC yardımı, 2001’de 58,5 trilyon liraya yükselmiştir. (Tablo. 5).

Açığın finansmanında kullanılan ‘dış borçlanma’ ise daha hızlı artış kaydetmiştir. 1997’de 500 milyar lira olan dış borçlanma, sonraki yıllarda katlanarak artmış ve 2001’de 145,5 trilyon liraya ulaşmıştır. 2001’de iç borçlanma ise 26,6 trilyon lirada kalmıştır.

Bu kadar borçlanmaya karşın, bütçe verilerinde faiz ödemeleri hakkında bilgilenmek mümkün değildir.

Kamu maliyesinin her yıl açık vermesine karşın, kayıtdışı ekonomik faaliyetlerin de önemli bir düzeye ulaştığına dikkat çekilmiştir.

Bu alandaki faaliyetlerle ilgili yapılan tartışmalardaki ifade edilen rakamlar ekonominin finansmanında katkısını da ortaya koymaktadır.

Bankacılık sistemindeki off-shore bankaların çokluğu bunların işlevini tartışma konusu yapmıştır. Cesedi dahi hala bulunmayan MİT’çi Tarık Ümit’in KKTC’deki bankası olarak bilinen First Merchant Bank Offshore Ltd.’nin faaliyetleri ‘esrarengiz para kutusu’ olarak tanımlanmaktadır (Necdet Açan, Serhan Yedig, Derin Devletin Peşinde, Karakutu Yayınları, sayfa 127-133).

Bu tip off-shore bankaların işlevini kara paranın aklanması faaliyetine bağlayan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Civelek, KKTC’de şeffaf bankacılık yapılmadığını ve KKTC Merkez Bankası’nın da bankaları kontrol edemediğini belirterek, kumarhane turizmi vasıtasıyla aklanan uyuşturucu parasının 40 milyar dolar olduğunu öne sürmüştür (Dünya Gazetesi, 27 Haziran 2000).

Bankacılık kriziyle birlikte yoğunlaşan kara para tartışmasına KKTC Bankalar Birliği Başkanı C. Yenal Musannıf da katılmış ve “Kara para merkezi KKTC değil, Türkiye’dir” iddiasında bulunmuştur (Dünya, 13 Kasım 2000).

Kara para aklama konusu o denli sıklıkla gündeme gelmiştir ki, KKTC bir ‘suçlu cenneti’ olarak nitelendirilmiştir. Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı, Oral Çelik’in Kıbrıs’ın kuzeyini mesken tuttuğuna işaret edilerek, Ömer Lütfü Topal ve Haluk Kırcı gibi insanların arandığı dönemde kumarhane pazarlığı yaptığına dikkat çekilmiştir (Milliyet, 2 Şubat 1998; Yeni Binyıl, 11 Temmuz 2000).

Çatlı ve Topal’ın adı sadece kumarhane pazarlığıyla sınırlı kalmamış, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesinde de, önemli rollerinin olduğu ifade edilmiştir. Cumhuriyetçi Türk Partisi Mağusa Belediye Meclisi Üyesi ve YeniDüzen Gazetesi Köşeyazarı Tema Irkad, Adalı’nın cinayetini araştırmak amacıyla oluşturulan KKTC Cumhuriyet Meclisi Komisyonuna gönderdiği 1 Mayıs 2001 tarihli başvurusunda, Adalı ile Ömer L. Topal’ın öldürülmesinde Uzi marka silah kullandığını hatırlatarak, Çatlı’nın adaya giriş-çıkışı üzerinde durarak, komisyonun çalışmalarının eksik kaldığını belirtmiş ve komisyonu görevini yapmaya davet etmiştir. Irkad, Adalı’nın öldürüldüğünde araştırmayı yapan polis şubesinin şefi Yusuf Özkum’un halen milletvekili olarak Meclis’te yer aldığını belirterek, Özkum’un da komisyon tarafından dinlenmesi gereğine dikkat çekmiştir.

Kara para ve belli bir çevrenin ekonomik-siyasi korunması gibi konularla ilgili tartışmalar, hep Ankara-Lefkoşa hattının ‘derin’liğinde kaybolmuştur.

Tablo. 5- Bütçe açığının finansmanı (Milyar TL)

                        Yardım                                 Borçlanma                              Toplam

                  TC                  Diğer                 İç                    Dış

1994            621                11                     880                -                         1.512               

1995         1.254                41                  3.897                -                          5.192

1996          6.120             107                  2.126                500                     8.853

1997          9.674             110                  3.494             2.498                   15.776             

1998        18.958               61                  7.770            16.323                  43.112

1999        30.720               94                28.084            20.084                  78.982

2000        64.188             132                42.974            42.644                149.938

2001        58.476             111                26.620          145.500                230.707

2002*   -                      -                      -                      -                              312.225

Kaynak: KKTC, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Örgütü.

 6- TC ve KKTC verileri birbirini tutmuyor

TC’nin KKTC’ye yaptığı ‘mali hibe’ hep tartışılmış ve bazı bilgiler elden ele dolaşmıştır. Son yıllarda  TC Maliye Bakanlığı verilerinde KKTC’ye aktarılan kaynaklar, aynen ‘Kıbrıs’ olarak yazılmıştır. TC’nin KKTC’ye ‘Kıbrıs’ adıyla muhasebeleştirdiği ‘mali hibe’nin miktarı çok hızlı artmıştır.

1994’te TC Maliye Bakanlığı verilerinde 1,3 trilyon lira olan ‘mali hibe’ miktarı, özellikle 1998 yılı sonrasında hızlı artış kaydetmiş ve 2002 yılında 391,5 trilyon liraya (hatırlatma; bunun 1 trilyon 627 milyar lirası da Denktaş dahil 19 milletvekiline emeklilik ikramiyesi olarak aktarılmıştır) yükselmiştir (Tablo. 6). 2003 bütçesinde KKTC’ye aktarılacak para 500 trilyon lira olarak bütçelendirilmiş, ama bunun ekonomik paketle en iyimser yaklaşımla 750 trilyona tırmanacağı tahmin edilebilir.

Ayrıca KKTC’ye Ankara’dan aktarılan kaynağın, oradaki 40 bin (resmi açıklama yok) civarında olduğu ifade edilen Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun tüm harcamalarını kapsamadığını sanıyoruz; çünkü, bütçeden bu yönde bilgilenmek mümkün değil. Askeri varlığın harcamalarının da dikkate alınması halinde, Lefkoşa’ya aktarılan kaynağın resmi ifade edilenden birkaç misli daha fazla olduğunu tahmin edebiliriz.

Kamu açığı, kamu idaresini oluşturan merkezi ve yerel yönetim ile kamuya diğer kuruluşların giderlerinin gelirlerinden fazla olması nedeniyle doğan açıktır. İşte kamu kesiminin borçlanma gereği de, bu açığın finanse edilmesinden dolayı meydana gelmektedir.

1994’te 812 milyar lira olan KKTC’nin kamu açığı, geçen yılda 259,1 trilyon liraya yükselmiştir. 1994-2002 döneminde 1995 ve 1996 yılları hariç diğer yıllarda TC’den KKTC’ye kamu açığından daha fazla miktarda ‘mali hibe’ gönderilmiştir. Öyle ki 1997’de KKTC’nin kamu açığını aşan 8,3 trilyon liralık TC yardımı fazlalığı, üç yıl sonrasında 35,6 trilyona ve geçen yılda da 132,4 trilyon liraya çıkmıştır. Bu farklılığın hangi bütçelendirme tekniğinden kaynaklandığını anlamak mümkün değildir.

Bir anlamda dışardan gelen kaynağın gösterildiği ödemeler dengesinde yer alan ‘TC yardım ve kredileri’ de, TC Maliye Bakanlığı verilerini tutmuyor. 1994’te 22,1 milyon dolar olan ‘TC yardım ve kredileri’, daha sonrasında bazı yıl artıp, bazı yıl azaldıysa da genel olarak artış eğilimini sürdürmüş ve 2001’de 133,7 milyon dolar ve 2002’de de 128,1 milyon dolar olmuştur. KKTC’de Devlet Planlama Örgütü’nün ortalama döviz kurundan hesaplandığında, 1994’te 661 milyar lira olan ‘TC yardım ve kredileri’ geçen yılda 198,6 trilyon TL’ye yaklaşmıştır.

Bunun, TC bütçesindeki veriyle karşılaştırıldığında her iki rakam arasında büyük farklılığın olduğu ortaya çıkmaktadır. Her iki verinin bu denli farklılığı, kayıtdışılığının resmi varlığını gözler önüne sermektedir.

Tablo. 6- KKTC finansman açığı ve TC Bütçesi yardımı (Milyar TL)   
Yıl          Kamu               Bütçe              TC’den              TC                    3-1                  3-2
              açığı(1)           açığı(2)               gelen**           Bütçesi(3)          farkı                farkı

1994          812                1.512                661                1.344                 532                -

1995        4.388               5.192             1.322                1.833                -                      -

1996        7.531               8.853             6.802                6.868                -                      -

1997      14.592             15.776           13.693              22.900              8.308              7.124

1998      24.573             43.112           44.264              44.690            20.117              1.578

1999      33.405             78.982           40.289              61.077            27.672               -

2000      92.052           149.938           66.085            127.650            35.598                -

2001    151.122           230.707         157.481            239.691            88.569              8.984

2002*   259.117          312.225          198.555            391.535          132.418            79.310

** KKTC, ödemeler dengesindeki ‘TC yardımı ve kredileri’, ortalama ABD Dolar kurundan hesaplandı.

Kaynak: KKTC, Devlet Planlama Örgütü; TC, Maliye Bakanlığı.

7- TC’ye ihracat azaldı

KKTC’nin dış ticaret hacmi, 1990’lı yılların ilk yarısında artış kaydetmiş, ama daha sonrasında gerileyen bir seyir izlemiştir. 1996’da 70,5 milyon dolara kadar çıkan ihracat, 1998’de 430,5 milyon dolara kadar yükselen ithalat, son yıllarda ise azalmıştır. Geçen yılda ihracat 48 milyon dolar, ithalat ise 293,8 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret hacmindeki bu azalmaya bağlı olarak, dış ticaret açığı da benzer yönde gerilemiştir. (Tablo. 7; Tablo. 8)

KKTC’ya bir çok ülke tarafından ambargo uygulandığının belirtilmesine karşın, KKTC’nin verileri Türkiye dışında İngiltere’den ABD’ye kadar pek çok ülkeyle ticari ilişkisinin varlığını ortaya koymaktadır. Mevcut bu durum, ambargonun nasıl uygulandığını anlaşılmaz kılmaktadır. Gerçi 1983’den bugüne KKTC’yi tanıyan sadece TC olup, bir de Nahcıvan vardır. Bosna-Hersek’ten Azerbaycan’a kadar tüm ülkeler adada Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyor.

TC’nin dış ticaret hacmindeki payı da, istikrarlı bir gelişme göstermemiştir. KKTC’nin TC’ye ihracatı 1996’da 34 milyon dolara kadar yükseldi, ama sonraki yıllarda bu artış sürmedi ve 2002’de 17,8 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. KKTC’nin TC’den ithalatı 2000 yılına kadar yükselmesine karşın, son iki yılda azalarak 2002’de 190 milyon doların altına inmiştir.

KKTC’nin TC’ye ihracatının düşük düzeyde kalması, satılacak mamulün üretilmemesinden mi yoksa TC’nin talep etmemesinden mi kaynaklandığının tartışılması gerekmektedir. Çünkü, KKTC’yi tanıyan TC’nin dış ticaret hacminin bu denli küçük kalmasını anlamak mümkün değildir.

Tablo. 7- İhracatın ülkeler bazında dağılımı (Milyon dolar)

                                                             Diğer                           Diğer

Yıl        Türkiye            İngiltere          AB ülkeleri          ABD     ülkeler           Toplam

1994     10,4                 24,7                 9,5                   -           8,8                   53,4

1995     20,2                 23,8                 12,7                 0,1       10,5                 67,3

1996     34,0                 15,0                 9,7                   0,7       11,1                 70,5

1997     27,1                 15,0                 8,9                   0,3       6,4                   57,7     

1998     27,0                 16,5                 5,8                   0,2       3,9                   53,4     

1999     27,9                 15,9                 4,5                   -           4,1                   52,4

2000     18,7                 18,8                 1,5                   0,2       11,2                 50,4

2001     12,8                 11,5                 0,7                   0,5       9,1                   34,6

2002*   17,8                 14,1                 1,3                   0,1       14,7                 48,0

Kaynak: KKTC, Devlet Planlama Örgütü.

Tablo. 8- İthalatın ülkelere bazında dağılımı (Milyon dolar)

                                                             Diğer                            Diğer
Yıl        Türkiye            İngiltere          AB ülkeleri          ABD     ülkeler         Toplam

1994     129,3                73,4                 31,0                 4,5       48,4            286,6               

1995     194,8                49,4                 52,6                 2,8       66,5            366,1

1996     176,1                44,0                 37,0                 4,3       57,0             318,4

1997     202,0                45,1                 42,4                 2,9       64,2             356,6

1998     251,5                54,4                 58,8                 7,0       58,8             430,5

1999     256,4                47,4                 52,4                 6,3       50,2             412,7

2000     275,1                43,3                 59,9                 5,2       41,4             424,9

2001     173,5                28,6                 34,5                 4,1       31,3             272,0

2002*   188,6                30,6                 36,3                 4,5       33,8             293,8

Kaynak: KKTC, Devlet Planlama Örgütü.

 8- Mevduatı aşan kredilendirme ve 150 trilyonluk vurgun

KKTC’nin bankacılık verileri, yıllar itibariyle sadece mevduat ve plasmanlar şeklinde iki kalemden oluşmaktadır. Bankacılık açısından, plasmanların yani kredilendirmenin mevduatın iki katı ya da yüzde 50 daha fazla olması dikkat çekicidir.

TC’de bankacılık sisteminde mevduatın krediye dönüşüm oranı, özellikle kamu iç borçlanması nedeniyle hızla gerilemiştir. TC bankacılık sektörü verilerine göre, 1998’de yüzde 51,1 olan mevduatın krediye dönüşüm (krediler/mevduat) oranı, 2000’de yüzde 42,1’e ve geçen yılda da yüzde 25’e kadar inmiştir.

KKTC’de ise, tam bunun tersi bir durum yaşanmakta, mevduatından çok daha fazla kredi kullandırılmaktadır. 1998’de yaklaşık yüzde 320 olan mevduatın krediye dönüşüm oranı, daha sonraki yıllarda gerilemiş olsa da 2001’de yüzde 179,5 olarak gerçekleşmiştir. (Tablo. 9).

Diğer bir deyişle TC’de 2002 yılı itibariyle 100 liralık mevduatın 25 lirası krediye dönüşürken, KKTC’de 2001’de ise 100 liralık mevduata karşılık 179,5 lira kredi kullandırılmıştır. ‘KKTC’deki bankalar öz kaynakları açısından bu kadar mı güçlü?’ sorusu akla gelmektedir.

Kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde, kredide en büyük payı kamu kurum ve kuruluşları almaktadır. 2001 yılında 752,7 trilyonluk kredi toplamının 481,5 trilyonu kamu ve kuruluşları kullanmışken, bunu yaklaşık 129 trilyonla ticaret ve 96 trilyonla şahsi ve mesleki borçlar izlemiştir. Tarıma sadece 9,7 trilyon, sanayiye de 5,3 trilyon liralık kredi kullandırılmıştır. Bu da, KKTC’de bankacılık sektörünün karlılığında kamu ile doğrudan ilişkinin bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Sektörde 2’si kamunun, 5’i yabancı sermayeli olmak üzere 25 tane mevduat bankası faaliyet gösteriyor. Ayrıca 5 banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesinde ve 5 tanesi de tasfiye halindedir. Ayrıca da 1 tane kamusal sermayeli kalkınma bankası ve de tam 32 tane off-shore bankası vardır. Ekonominin kapasitesine ve nüfusuna göre, fazla sayıda off-shore bankasının varlığı dikkat çekmektedir.

Off-shore’lar dahil toplam 58 bankası olan 211 bin nüfuslu KKTC’nin aynı zamanda 67 bin de bankazedesi vardır. 67 bin mevduat sahibinin (Bankazedeler Derneği Genel Sekreteri Güner Çakın, Yeni Düzen, 26 Şubat 2003) parasının hala tahsil edilememiş olması nedeniyle, son yıllarda hazırlanan her ekonomik paketin değişmeyen bir gündemi de, KKTC’de de yaşanan bankacılık krizidir.

Banka batağının ortaya çıktığı 2000 yılı temmuz ayında bankazedeler, iktidarın tutumunu protesto ederek, KKTC Meclis’ini dahi basıp, ortalığı birbirine katmıştır (Sabah, 25 Temmuz 2000; Yeni Binyıl, 28 Temmuz 2000). İktidar ortağı Denktaş ve Başbakan Eroğlu, birbirini suçlamış, ama bunu çabuk unutup yine kader birliği yapmışlardır.

Batan bankalardan birisi de Denktaş’ın dünürü Salih Boyacı’nın Kıbrıs Kredi Bankası’dır. Ve 80 milyon doları hortumladığı iddiasıyla (Sabah, 26 Eylül 2000) yargılanan Boyacı, sonunda 12 ayrı davanın hepsinden beraat etmiştir (Star, 17 Aralık 2002; Hürriyet, 21 Aralık 2002).

Bankacılık krizi, Lefkoşa’nın önemli tartışma konusu olmuştur. KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, 2000 yılında yaşanan bu krizin Ankara’dan gönderilen Merkez Bankası raporunda kendilerinden gizlendiğini belirterek, şu iddiada bulunmuştur: Beş bankada hortumlanan 150 trilyon liralık banka vurgununu bize bildirmediler (Dünya, 13 Kasım 2000). Bu, hem Ankara-Lefkoşa hattındaki ilişkiyi özetlemesi hem de bir başbakanın bankacılık sektöründen ve dolayısıyla sistemden ‘ne kadar haberdar’ olduğunu ortaya koyması bakımından çok önemlidir.

Kısaca şunu belirtmek mümkündür: Ekonomik paketlerde bankacılık kriziyle ilgili getirilen çözüm, aynen TC’de olduğu gibi faturanın batırana kesilmemesi gibi bir önerilerden ibarettir. Batan parasını alamayan bankazedeler, bir dernek çatısı altında Lefkoşa’da hak arama mücadelesini sürdürmektedir. 211 bin kişinin 67 bininin bankazede olması, krizin de boyutunu ortaya koymaktadır.

Tablo. 9- Mevduat ve krediler (Milyar TL; yüzde)

Yıl        Mevduat         Krediler           Kredi/Mevduat

1994     5.484                9.003                164,2

1995     9.847                25.061              254,5

1996     18.769              46.047              245,3

1997     41.818              111.655            267,0

1998     73.751              236.078            320,1

1999     172.427            551.400            319,8

2000     213.915            525.201            245,5

2001     419.443            752.699            179,5

Kaynak: KKTC, Devlet Planlama Örgütü.

9- Nüfusun yüzde 12,2’si üniversite öğrencisi

KKTC’ye bir nevi üniversite öğrencisi ülkesi dense yeridir. KKTC’nin verilerine göre, 2001 yılı itibariyle toplam nüfus 211 bini aşmaktadır. Nüfusu 211 bini aşan KKTC’de, üniversite öğrencisi sayısı ise 25 bin 730’dur. Bu halde, KKTC’nin toplam nüfusunun yüzde 12,2’si üniversite öğrencisidir. Bu oranın, dünyada belki de en yüksek oran olduğunu sanıyoruz.

26 bine yaklaşan üniversite öğrencisinin 14 bin 503’ü TC, bin 931’i diğer ülkelerden olup, geriye kalan 9 bin 296’sı KKTC vatandaşıdır. Doğu Akdeniz Üniversitesi 13 bin 139 öğrenci ile, en çok öğrencisi bulunan üniversite konumundadır. Bunu 6 bin 778 öğrenciyle Yakın Doğu ve bin 296 öğrenciyle Lefke Avrupa üniversiteleri izlemektedir.

Bu üniversitelerin eğitim düzeyi sınırlı da olsa tartışılmıştır.

En çok öğrencisi olan Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü Başkanı Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, çoğu ‘şeref listesi’nde yer alan son sınıfta okuyan 30 uluslararası ilişkiler öğrencisine bir harita vermiş ve ülkelerin adlarının yazılmasını istemiş. Sonuç: 11 öğrenci Yunanistan’ın yerini bilmiyor, 3 öğrenci Avustrulya’yı Avrupa’da sanıyor, 1 öğrenci Türkiye üzerine Yemen yazıyor, Sri Lanka’yı Kıbrıs sanan ve Rusya’yı Batı Avrupa’ya taşıyanlar var. (Radikal, 1 Ağustos 1999). Buradaki eğitimin bu şekilde manşet olarak haberleştirilmiş olması, yaşanılan gerçeği ifade etmektedir.

10- Nüfusun yüzde 27’si KKTC’li değil

KKTC’nin nüfusu 211 bini aşıyor. Bu, o topraklar üzerinde yaşayan insanların toplamıdır. Buna göre, oradaki TC’nin askeri gücünün de bu toplama dahil olduğunu sanıyoruz. İfade edilen askeri güç 40 bin civarında olduğu dikkate alınırsa, KKTC’nin yerli nüfusunun 170 bin civarında olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bir de yüzde 64’ü yani 16 bin 434’ü dışardan gelen öğrencilerin oluşturduğu 25 bin 730 üniversite öğrencisi ile birlikte TC’nin askeri varlığı da dikkate alındığında, 211 binin yaklaşık yüzde 27’sini yani 56 bin 434’ünü dışardan gelenler oluşturmaktadır.

Bu, bir ekonomi açısından önemli bir tüketim potansiyeldir.

Bu anlamda KKTC yönetimi de, bunun ekonomik rahatını yaşamış ve mevcudun devamını ister bir konumda politikayı izlemiştir.

 11- ‘Memur devletin’ işsizi yok gibi

Ekonomide ve istihdamda kamu ağırlıklı olması nedeniyle KKTC’nin, tüm ekonomik ve politik sorunlarına karşın istihdam sorunu yok görünmektedir. Esas olarak sistemin bir biçimde vatandaşına gelir sağlamak amacıyla belirlenmiş olması nedeniyle, 2002 yılı itibariyle tahmini Avrupa Birliği’nde yüzde 8’e ve ABD’de de yüzde 6’ya yaklaşan işsizlik oranı (IMF raporu, eylül 2002), KKTC’de ise sadece yüzde 1,6’dır. 1994-2002 döneminde işsizlik oranı yüzde 0,92 ile yüzde 1,63 arasında değişen oranlarda hesaplanmıştır. Bu, istihdamda KKTC’nin Avrupa ülkelerine bile fark attığını göstermektedir. 

Her ne kadar resmi rakam bu denli küçük olarak açıklanmış olsa da, son yıllarda Kıbrıs’ın güneyine yani Kıbrıs Cumhuriyeti’ne çalışmak amacıyla gidenlerin sayısının gayri resmi olarak 5-7 bin olarak ifade edilmesi, verileri tartışmalı kılmaktadır (Radikal ve Milliyet, 1 Aralık 2002).

92 bin 361 kişinin istihdam edildiği 2002 yılında bunun sektörel dağılımı dikkate alındığında yüzde 19,6’sı kamu hizmetlerinde istihdam edilmektedir. Bunu yüzde 16,8’le serbest meslek, yüzde 15,8’le tarım ve yüzde 11,4’le ticaret sektörleri izlemektedir. Kamuda buradaki tabirle bankamatik memurların varlığı, aslında resmi işsizlik oranının küçük olmasına karşın, gizli işsizlik oranının yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.

Zaten bu durum, KKTC Başbakan Yardımcısı ve Turizm Bakanı Serdar Denktaş tarafından., “Biz KKTC’de 28 yılda memur devlet yarattık” (Tv8, 19 Nisan 2003, saat: 00,41) şeklinde tanımlanmıştır. Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkanı M. Ali Talat da, aynı tanımlamayı kullanarak, 10 yıl çalışanın 20-25 yıl üzerinden emekli edildiğini ifade etmiştir (Radikal, 25 Kasım 2003).

 12-Sonuç

Ankara-Lefkoşa hattında ‘derin’ ilişkilerle oluşturulan sistem, TC’nin ‘mali hibesi’ ile günlük yaşayarak, bugüne geldi; ama her yönüyle tıkandığı da net olarak ortaya çıkmaktadır. Düne kadar hiçbir öneriye açık olmayan Denktaş’ın, bugün kendi koyduğu yasakların kaldırılması anlamında peşi sıra bazı açılımlarda bulunması, mevcut tıkanıklığın ve krizin derinleştiğinin ifadesinden başka bir şey değildir.

KKTC ve önceli Kıbrıs Türk Federe Devleti, kendi ayakları üzerinde varlığını koruyan bir sistem olarak yaşayamamıştır. “Ankara’dan daha fazla kaynak gönderelim” politikası da, aslında içeriye mesaj vermenin ötesinden bir anlamı yoktur; çünkü Ankara’nın ekonomisinin de ne olduğunun canlı şahidiyiz.

Kendi para birimi olmayan, para-kambiyodan maliyeye, dış ticarete kadar tüm ekonomi politikaları kendi başına belirleyemeyen KKTC, uygulamayı da ancak TC’den ‘onay’ alması halinde yapabilmektedir. Bu, ‘entegrasyonun’ ifadesidir. ‘Organik’ ilişkinin sonucunda, TC’nin ve KKTC’nin karşılıklı etkileşime de neden olmaktadır.

KKTC Bakanlar Kurulu’nun Ankara’da görüştüğü, ardından da 450 milyon dolarlık anlaşmanın yapıldığı paketin, ilk Lefkoşa’daki hazırlandığı haldeki dili de, bu ‘onay’ı bekleyen bir içeriktedir. Paketin tüm maddeleri kesin bir hüküm ifade eden ‘cek’ veya ‘cak’ gibi anlatım yerine, ‘malı’ veya ‘meli’ şeklinde bitmektedir.

Dışardan gelen parayla iktidar eyleyen Lefkoşa, öylesine bir krizi yaşamaktadır ki, 211 binlik nüfusunun 67 bini yani yüzde 31,7’si bankazededir. Yerkürede böylesi bir örneği bulmak mümkün değildir. Ankara’nın parasıyla iktidar eyleyenler, bir ‘memur devleti’ yaratmanın yanı sıra, nüfusun yüzde 31,7’sinin parasının batmasına ortam yaratmıştır.

Böylesi koşullarda Denktaş dahil olmak üzere 19 politikacının bir kalemde 1,6 trilyonu 2’inci ya da 3’üncü kez emekli olmanın ikramiyesi olarak alıp cebine koyması, bunların da nasıl bir politik anlayışta dava güttüklerinin en somut göstergesidir. 

Her 3 insandan 1’nin bankazede olması, ekonominin istikrarsız büyümesi, bütçe açığının kronikleşmesi, enflasyonun hep zıplaması, ekonominin dışardan gelecek parayla pompalanması, para biriminin (Türk Lirası) sürekli değer yitirmesiyle birlikte adanın kuzeyinde yaşanılan ‘toplumsal iflasın’ bir ifadesidir.

Ekonomik ve politik krizin derinleşmesi ve geleceğe yönelik umudun yıpranmasının sonucunda, 2002 sonu ve 2003’ün ilk çeyreğinde kitlesel gösteriler yaşanmış ve bir an önce sorunun bir Kıbrıslıtürk sorunu olduğunun kavranarak ‘barış’ın sağlanması istenmiştir.

1950 ÖNCESİ VE SONRASI

Kıbrıs, dış Türkler sorunu açısından 1950’li yıllarda itibaren kabul edilmiş ve sonrası yaşanmıştır. Lozan Antlaşması’ndaki, “Kıbrıs, Britanya hükümeti tarafından 5 Kasım 1914’te ilan olunan ilhakını Türkiye tanıdığını beyan eder” (Madde. 20) hükmü gereği Ankara, Kıbrıs sorununa bugünkü gibi ilgi göstermemiştir (dış Türkler konusunu ‘Atatürk Milliyetçiliği’ açısından  geniş analiz, Doç. Dr. Baskın Oran, Atatürk Milliyetçiliği, Bilgi Yayınevi).

Hatta 1950’lerin başında  Dışişleri Bakanlarından Necmeddin Sadak ve Fuad Köprülü, “Kıbrıs meselesi diye bir şey yoktur” değerlendirmesi yapmıştır (Erol Mütercimler, Kıbrıs Barış Harekatı, Arba Yayınları)... Bu politika, Özel Harp Dairesi’nin aktifliği sonucunda kökten değiştirilmiştir (Emekli Albay İsmail Tansu, Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu, Minpa Matbaacılık)...

KKTC Başbakan Yardımcısı ve Turizm Bakanı Serdar Denktaş, 1974’den bugüne gelen mevcut durumu şöyle özetlemektedir (Radikal, 24 Şubat 2003): Kıbrıslıtürkler, 1974’te adanın kuzeyindeki toprak parçasını vatan kabul edip, bir devlet kurdu, ama bu devlet üzerinde kendi iktidarını hiç kuramadı...

Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Salih Tunar da, Ankara-Lefkoşa ilişkisini ortaya koyan açıklaması, bugünü özetlemesi bakımından çok dikkat çekicidir (odanın Sanayi Dergisi, Kasım 2002): Yönetim kurulumuz alınması gereken önlemleri,  KKTC yetkililerine, TC Başbakanlık Müsteşarlığına ve MGK Genel Sekreterliğine iletmiştir.

1950 sonrasında ‘Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs’ (Niyazi Kızılyürek, İletiş Yayınları’ndan çıkan kitabının adı),  Akdeniz’in bir ‘barış’adası kimliğine kavuşamadı.

ANNAN RAPORUNDA ‘KIBRIS’TAKİ TÜRKİYELİLER ’ TARTIŞMASI

 Kıbrıs’ın kuzeyine 1974’ten sonra TC’den gelip yurttaşlık hakkı verilen insanların konumu, hep Kıbrıs’ta ikili görüşmelerde gündeme gelmiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, son raporunda Denktaş ile Klerides arasında TC’den gelen Türkiyeliler’in sayısının tartışıldığını ve Denktaş’ın, Klerides’e bu sayının 30-35 bin olduğunu söylediğini belirtiyor. (Radikal, 20 Nisan 2003).

Klerides de, bu rakamlar doğru ise tümünün Kıbrıs yurttaşları olabileceğini ifade ederek, listenin kendisine verilmesini istemiştir.

Denktaş’ın bu öneriye “tamam” demesine rağmen, hiçbir zaman listeyi vermediği gibi, daha sonraki görüşmelerde bu rakamın 60 bine kadar çıkardığına dikkat çekmiştir, Annan raporunda. Türk tarafıyla toprak konusunun somut bir biçimde konuşmanın mümkün olmadığını  da belirtilmiştir.

 LOİZİDOU  DAVASI VE 25-30 MİLYAR DOLAR TAZMİNAT

Bugüne gelmede öylesine bir model inşa edilmiştir ki, Kıbrıs Türk Federe Devleti 1983’de KKTC’ye dönüştürüldükten üç yıl sonra Kıbrıs’ın Kuzey’inde Rumlar’a ait topraklar ‘kullanan kişiler’ üzerine tapulandırılmaya başlanmışken, Güney’de ise Türkler’e ait tapular değiştirilmemiş ve bozulmamıştır (YeniDüzen, 17 Şubat 2003). Tapulandırma işlemlerinde 200 sayfa kütüğün Lefkoşa’da kaybolması (YeniDüzen, 23 Şubat 2003) gibi gelişmeler de tapulandırmayı tartışma noktasına getirmiştir.

Bu tapulandırma süreciyle birlikte adanın kuzeyindeki Lefkoşa’daki 64 köyden 50 köyün, Mağusa’da 60 köyden 51 köyün ve Girne’de 45 köyden 38 köyün yani 169 köyden 139 tanesinin ismi değiştirilmiştir (Mehmet Hasgüler, Kıbrıs’ta Enosis ve Taksim Politikalarının Sonu, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, sayfa 356-359).

Bugün görüşmelerde tıkanma konularının başında işte bu toprak meselesi gelmektedir. Zaten Annan Planında en çok tartışılan konu da budur. Nitekim Denktaş, sorunu çözüme yönelik girişimleri ‘Türk tapusu’ geçirsiz kılma işlemi olarak değerlendirerek (Cumhuriyet, 9 Mart 2003), karşı çıkmaktadır. Denktaş’ın böyle konuşmasına karşın, demecinden iki hafta önce 19 Şubat 2003’de KKTC Bakanlar Kurulu kararıyla tapu delinmiştir. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı yaklaşık 25 yıldır kullandığı binayı boşaltmak zorunda kalmıştır. 1974 öncesi ‘Yehova Şahitleri’ne ait olan bina önce Yehova Şahitleri Türkiye Şubesine devredilmiş ve ardında da bina boşaltılmıştır (YeniDüzen, 13 Mayıs 2003). Böylece KKTC tapusu, hem de Bakanlar Kurulu kararıyla delinmiştir.

Tapulandırmayla toprak edinenlerden birisi de KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’tır. YeniDüzen Gazetesi, resmi evrakların küpürleriyle Denktaş ve batık bankacı dünürü Salih Boyacı’nın Rumlar’a ait toprakları nasıl üzerlerine geçirdiklerini detaylı bir şekilde yayımlamıştır (5 Mart 2003; ayrıca Afrika, 19 Şubat 2003). Denktaş, Yılan Adasını alırken, dünürü de Güzelyurt’ta 705 dönüm toprağı üzerine tapulandırmıştır. Başbakan Eroğlu da, birkaç tapu sahibi olmuştur (YeniDüzen, 6 Mart 2003; Sabah, 10 Mart 2003).

İşte gündemde olan Titiana Loizidou davası, kuzeyde tapulanan arazisinin kullanımı üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılmış bir dava olup; KKTC uluslararası ilişkilerde tanınmadığı için AİHM, TC’yi 650 bin dolar ödemeye mahkum etmiştir (buna bir de 1998’den bugüne faiz eklenecek). AİHM davalarında TC’nin avukatlığını yapan Prof. Dr. Bakır Çağlar, iki yıl önce ve daha sonra da bu tazminatın ödenmekten başka yolun olmadığına dikkat çekmiştir (Radikal, 31 Mayıs 2001; Cumhuriyet, 29 Ağustos 2001; Hürriyet, 16 Aralık 2002). Bugün de nasıl ödeneceği tartışması yapılmaktadır; oysa Ankara-Lefkoşa hattının ‘derin’ kanadı, düne kadar ödemenin söz konusu olmayacağı iddiasındaydı.

Denktaş’ın danışmanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal da, Hürriyet’teki köşesinde bundan 7 yıl önce Loizidou davasını incelemiş ve vardığı yargı şu olmuştur (Hürriyet, 5 Ağustos 1998): Türkiye, çifte kötü niyetle katmerlenmiş bir karar yüzünden milyonlarca dolar ödeyecek kadar safdil olamaz. Kim nerede ne derse desin.
1998’den bugüne ve Loizidou’nun tazminatının bugün-yarın ödenmesi gündemdedir. Davaların KKTC’de açılması taktiği de, öncekiler kadar ‘tutacağa’ benziyor.

Bu gibi davaları dikkate alanlar, Annan Planını bu davalara son vermek açısından önemine dikkat çekmektedir.

AİHM’deki TC’nin atağı yargıç Rıza Tüzmen de, Loizidou davasına benzer binlerce dava açılabileceği yönünde bir değerlendirme yapmıştır (CNN Türk, 4 Şubat 2003; Milliyet, 4 Şubat 2003). Böylesine açılan dava sayısı bir yıl öncesinde 300-500 denirken, bugün 270 bin olduğu iddia edilmiştir (Hürriyet, 2 Mayıs 2003).

Bu tür davalar nedeniyle 1 milyon 460 bin 643 dönüm Rumların toprağı için gündeme gelebilecek tazminat miktarı 25-30 milyar dolar (Hürriyet, 16 Aralık 2002) olarak hesaplanmaktadır.

Ek bilgiler

  • Yazar: Nevzat Onaran
  • Yıl: 2002