Ögeler etikete göre görüntüleniyor: BOP

Almanak 2010Aslı sorulursa, Afganistan diye bir “soru(n)” yok, işgalcilerin Afganistan ile sorunu var ki, bu da eski(meyen) bir sömürgecilik meselesinden başka bir şey değildir…

Güçlü direnişlerle işgalciler için hep bir mezarlık olan Afganistan’da, Büyük İskender’den beri hikayenin sonu daima, işgalcilerin pılısını pırtısını dahi toplamadan, arkasına bakmadan kaçtığı bozgunlarla noktalanmıştır… Bu kez de, ABD (ve NATO) için böyle olmaktadır.

Örneğin “Afganistan’ın aynadaki yansıması çirkinse, bu Afganistan çirkin olduğu için değildir, modern ve post-modern dünyanın tüm çirkinliklerini yansıttığı içindir. Eski bir Fars şiirinde denildiği gibi ‘Aynadaki görüntünü sevmiyorsan, aynayı değil, kendi yüzünü kır,” der Barnett Rubin, ‘Afganistan’ın Parçalanması’ başlıklı kitabında...

Rubin’in temel tezi, tarih boyunca Afganistan’a birçok dış gücün müdahale ettiği, bunu yaparken ülkenin kendi dinamiklerini hiçe saydığı, her gücün işine gelen siyasal grubu ya da etnik yapıyı desteklediği; bu süreçte Afganları her geçen gün daha bağımlı kılıp sonunda içinden çıkılmaz ve insanlarına her türlü acıyı tattıran bir yapıya dönüştürdüğü yolundadır.

Zaten bunun için Afganistan’a, modern ve post-modern dünyanın çirkin yüzü der yazar!

Ek bilgiler

  • Yazar Temel Demirer
  • Yıl 2010
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Sermaye düzeni savunucularının sistemlerini her türlü yöntemle ayakta tutmak için giriştikleri çabaların çeşitlilikleri bilinmektedir. Silah, şiddet, savaş bunun için kaçınılmaz ve kolaylıkla başvurulan önemli bir yöntem olmakla beraber esas başvurdukları yöntemlerin başında iknaya dönük ideolojik saldırı esas yanı taşımaktadır. Bu ikna faaliyetinin özü esasında beyinleri esir almaya çalışan, yalan ve hileyle dolu sınırsız bir psikolojik savaş aracılığıyla yürütülmektedir. Bunda da çoğu kez küçümsenmeyecek başarılar elde ettikleri de bilinmektedir.

Çok değil, tarih sayfalarında kısa bir süre olarak nitelendirilebilecek birkaç on yıl öncesini hatırlamaya çalışalım. Sovyetler Birliği’nin fiili olarak da ortadan kalktığı yıllarda bütün dünyayı teslim alan müthiş bir ideolojik saldırı dalgası bulunmaktaydı.. Artık iki kutuplu dünya yıkılmış yerini tek kutuplu dünyaya bırakmıştı. Savaşlar artık son bulacaktı. Silahlanma yarışının gereği kalmamıştı. Kapitalizm dünyaya barış, huzur ve kardeşce bir arada yaşam vadediyordu. Karşıtı, sosyalizm başarısız olmuştu ve tarihe gömülmüştü. Yapılan propagandaya göre bu başarısızlık ebedi idi ve artık kimse savaşsız, sömürüsüz bir dünya ütopyası peşinde koşmayacaktı. Ama kapitalizmin ideologları karşılarındaki tehlikenin büyüklüğünü biliyorlar ve sosyalizmin bazı argümanlarını kendi tekellerine geçirmek, bu argümanların bile bir başka dünyaya duyulan özlemi hatırlatmasına engel olmak istiyorlardı. Sömürüsüz diyemiyorlardı ama savaşsız dünya en çok kullandıkları kelimelerin başında geliyordu.

Ek bilgiler

  • Yazar Semih Hiçyılmaz
  • Yıl 2005
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 20041961 yılında ABD’de, Kennedy hükümeti döneminde, hükümet içinden Mc George Bundy, Robert Mc Namara ve Dean Rusk tarafından başlatılan “Demir Dağı” çalışması, 1963 yılında genişledi. Bu gruba; tarihçi, ekonomist, sosyolog, psikolog, bilim adamları ve bir astronom ile bir endüstrici olmak üzere 15 kişi daha ilave edildi. Projeye katılanlar ile projenin içeriği hemen hiç açıklanmadı ancak basına sızdırıldı. 1967 yılında basına sızdırılan raporun kopyasında, “Savaş, ikinci derece sosyal organizasyonların çalıştığı ya da aleyhte komplo kurduğu temel bir sosyal sistemdir. Kayıtlardan görüldüğü üzere, çoğu insan toplumuna hükmetmiş olan ve hâlâ da hükmetmeye devam eden sistem budur” deniliyordu. Rapor genel olarak şu sonuçlara varıyordu:

1. Yerine ne tür sosyal kontrol planları geliştireceğimizi bilmeden ve

2. Bu planların kesin bir şekilde yürüyeceğine inanmadan, savaş sisteminin yok olmasına izin verilemeyeceğini kesinlikle savunuyoruz...

Ancak bununla bitmiyor ve şu tespitleri yapıyordu; “Savaşın ortadan kalkması, ulusal özerkliğin ve geleneksel ulus-devleti yapısının ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Savaş olasılığı, hiçbir hükümetin dış güçlere ihtiyaç duymadan ayakta kalamayacağı hissini doğurmaktadır... Bir modern hükümetin halk üzerinde oluşturduğu otorite, o hükümetin savaş gücüne dayanmaktadır... Savaş, gerekli sosyal sınıfların ortadan kalkmasına karşı en iyi savunma sistemi olarak işe yaramıştır... Ayrıca savaş, temel sınıf ilişkilerini de kontrol etmeyi mümkün kılmaktadır.”

“... Toplumun potansiyel düşmanlarını kontrol etmek için çözüm, modern teknoloji ve politik süreçle uygun düşecek şekilde köleciliğin yeniden başlatılması olabilir... Daha gelişmiş bir kölecilik sistemi, barış içindeki bir dünyada sosyal kontrolü sağlamak için mutlak bir gereklilik olarak görülmektedir.”

Ek bilgiler

  • Yazar Serpil Köksal
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 20042000’li yılların başları emperyalizmin saldırgan karakterini bir kez daha anlamak, aksini iddia edenleri çürütmek için yaşanan gelişmelerle gündeme damgasını vurmuştur.

‘İki Kutuplu Dünya’nın ortadan kalkmasıyla birlikte artık yeryüzünde savaşların olmayacağını, insanlık için kalıcı barış ve adaletin sağlandığını iddia eden burjuva ideologlarının propagandaları bir balon gibi sönmüştür bu yıllardaki gelişmelerle beraber. Üstelik bu tezlere ‘sol’ cenahtan da azımsanmayacak bir destek sunulmuş, sınıf mücadelelerinin bittiği, işçi sınıfının devrimci misyonunun tarihte kaldığı tezleri burjuvaziye sunulan destek olarak daha birkaç yıl öncesinde iddialı bir şekilde savunulmuştu.

Ama bilhassa Irak’a yapılan saldırı emperyalizmin karakterinin değişmediğinin, yapılan bütün propagandaların birer koca yalandan ibaret olduğunun kanıtı olarak gerçekleşmiştir. Burjuva medya aygıtlarının propagandası eşliğinde gerçekleşen saldırı, emperyalizmin varlığının savaşların varolması için geçerli ve yeterli olduğunu da dosta düşmana bir kez daha kanıtlamıştır.

Emperyalizmin ilelebet statükocu olamayacağı, yeni pazarlar, yeraltı ve yerüstü kaynakları için her an pazar kavgasına girişeceği, dünyanın haritasının yeniden çizilmesini talep edebileceği, başta Irak olmak üzere son yılların gelişmelerinde kendisini göstermektedir.

Başını ABD ve İngiltere’nin çektiği emperyalist kampın dünya haritasının yeniden belirlenmesi, kendilerine yeni pazar olanakları yaratılması için bütün dünyaya açtığı savaş ortadadır. Bu yalnızca tank ve füzelerle sürdürülen bir savaşın ötesinde medyasıyla, propagandasıyla, yeni ideologlarıyla, ‘teröre karşı topyekün savaş’ gibi yeni konseptleriyle, ‘medeniyetler savaşı,’ ‘ılımlı İslam,’ Büyük Ortadoğu Projesi gibi argümanları ve adımlarıyla da sürdürülmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Semih Hiçyılmaz
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2004İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapitalist dünyanın hegemonu ABD, Ortadoğu’yu üç nedenden dolayı kesin hakimiyeti altına sokmaya yöneldi.

Bu nedenlerden birincisi, bölgenin petrol kaynakları ve ikmal yolları açısından taşıdığı önemdi. O dönemde petrol, özellikle, kapitalist restorasyon sürecindeki (ve fiilen Amerikan işgali altındaki) Batı Avrupa için önemliydi. Tabii Amerikan şirketleri açısından da bu enerji kaynağına el koymak önemliydi; bu, ayrıca ve bu alandaki İngiliz-Fransız üstünlüğüne darbe vurarak emperyalist yeniden paylaşımı ABD lehine sonlandırmak bakımından da stratejik özellik taşıyordu. Bu alanda Suudilerle yapılan anlaşma ve ARAMCO’nun kurulmasından sonraki ilk operasyon İran’da gerçekleştirildi. Bunun üzerine, CIA, İngiliz gizli servisinin de katkılarıyla, İran petrolünü millileştirerek İngiliz hakimiyetinden kurtaran Başbakan Musaddık’a karşı bir darbe düzenledi. Bugünkü “portakal-limon devrimleri”ne benzer biçimde, çuvallar içindeki dolarların dağıtılması, gazeteci, general ve din adamlarının satın alınması, gerçeklerden bihaber yığınların kışkırtılması gibi bildik psikolojik savaş yöntemleri kullanılarak demokratik seçimlerle iktidara gelmiş meşru hükümet devrildi, ordu yönetime el koydu ve ülkeden kaçmış olan Şah geri getirilerek tahta oturtuldu. Sonra da, askeri polislikten general olan Amerikalı Norman Schwarzkopf (1991 Körfez Savaşı’ında ABD kuvvetlerinin komutanı ‘Çöl Ayısı’ General Schwarzkopf’un babası) SAVAK’ı kurdu ve Amerikalılar İran istihbaratçılarına son moda işkence ve kendi halklarına karşı psikolojik savaş tekniklerini öğrettiler. Tabii bu arada İran petrolü de yeniden Batı’lı şirketlere verildi. Tabii bu kez İngilizlere sadece yüzde kırk pay düştü, öteki yüzde kırka Amerikan şirketleri el koydu. Gerisi de Fransız, Hollanda ve İtalyan şirketlerine dağıtıldı. İkinci Dünya Savaşı ertesinde Amerikan şirketleri Ortadoğu petrolünün sadece yüzde 13 kadarına sahiptiler. 1960 ortalarındaysa, bu oran yüzde 65’e yükselmişti. Savaş’tan sonraki 10-15 yıl içinde ABD emperyalizminin ilk saldırısı böylece başarıya ulaşmıştı.

Ek bilgiler

  • Yazar Haluk Gerger
  • Yıl 2004
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2003Batılı emperyalistlerin Ortadoğu'yu "hizaya getirmek" için ileri sürdükleri "proje"lerin tarihi, epey eskiye dayanır. Devasa enerji kaynaklarının yanı sıra, "Eski Dünya"nın merkezindeki konumuyla Ortadoğu, emperyalist/sömürgeci hesaplarda daima ön planda oldu. Öyle ki; başka bölgelere yönelik askeri/politik hamlelerde dahi hesaba katılmaması mümkün olmuyordu.

Tarih boyunca her sömürgeci/emperyalist "proje", hedef bölgenin ve giderek dünyanın "hoşuna gidecek" söylemlerle süslenmeye çalışıldı. Afrika'dan Latin Amerika'ya dek; yağma ve soykırımlar önce "medeniyet", daha sonra "demokrasi" götürmek adına yürütüldü.

Ortadoğu, son yüz yıldır bu söylemin aralıksız kullanıldığı bir bölge. İstisnasız tüm Batılı sömürgeciler, bölgenin stratejik/ekonomik önemini kavradıkları ölçüde, Ortadoğu'ya "demokrasi, hak/hukuk" götürmek için "yanıp tutuşur" oldular.

Ek bilgiler

  • Yazar Taylan Bilgiç
  • Yıl 2003
Yayınlandığı kategori Politika

almanak20001Bu çarpıcı ama bir o kadar da yanıltıcı başlık (soru işareti hariç) Slajov Zizek’in yazdığı bir makaleye ait (2001: 48). Muhtemelen Zizek, dünyadan habersiz sıradan Batılı (ve özellikle de dünyadan habersizliğin timsalı olarak sıradan Amerikalı) okuyucunun yaşadığı sarsıntıyı etkili bir biçimde yansıtmak için bu başlığı seçmişti. Zizek, bu ifadeyle, geçtiğimiz yıllarda oldukça popülerlik kazanan Matrix adlı filmde terörist ilan edilen Morpheous’un filmdeki baş kahramana söylediği bir söze göndermede bulunuyordu. Filmdeki bu söz dünyadaki bir çok insan gibi hayal dünyasında yaşayan kahramınızın gerçek dünya ile karşılaşmasından sonra söyleniyordu. Zizek’e göre Batılılar 11 Eylül terör saldırısının ardından gerçeğin çölüyle karşılaşmak zorunda kalmıştı. Esasında bu yargı, yaratıcı ve başarılı olduğu teslim edilmesi gereken 11 Eylül saldırısından sonra akla gelen ilk şeydi. Bu bireysel terör saldırısı dünya kapitalizminin hegemonik devleti olan ABD’nin hep söylendiği üzere tam kalbine indirilmiş bir darbeydi ve belki de bu ülkenin yaşamış olduğu en sarsıcı saldırıydı. İlk günlerde bu darbenin ABD’ye olan maddi ve manevi tahribatının ölçüsünü tahmin etmek bile zordu. Bu kadar sarsıcı bir olaydan sonra dünya artık aynı olamazdı, ve mutlaka insanlar gerçekleri göreceklerdi.

İşte başlığın yanıltıcılığı da buradan kaynaklanmaktadır: Bireysel bir terör eylemi ne kadar etkileyici olursa olsun, dünyadan habersiz güruhu gerçeğin ne çölüyle ne de vahasıyla karşılaştırabilir. Böyle bir olayın ardından emperyalistlerin eline daha fazla koz geçmesi ve ırkçı, şoven ve militarist ideolojinin daha fazla salgılanması maalesef sıradan insanları gerçeğe daha çok yaklaştırmıyor. Peki gerçek nedir ve yaşanan bu olayın teorik açıklaması nasıl yapılabilir? Bunun yanıtının teorik düzeyde ancak kısmen verebileceğimi sanıyorum. Zira gerçeğe yaklaşmak sadece teorik düzeyde olmuyor, eleştirel-pratik bir boyutun da içerilmesi gerekiyor. Teori ise pratiğin bir biçiminden başka bir şey değildir ve eleştirelliği ölçüsünde gerçeğe yaklaşmakta yardımcı bir araç olabilir. Burada 11 Eylül olayının gerçeğine kısmiliğinin bilincinde olarak ve eleştiri vurgusu yaparak yaklaşmaya çalışacağım. Bugün vurgulaması gerektiğini düşündüğüm üç eleştiri var: Emperyalizm, Kültürel Irkçılık ve Din.

Ek bilgiler

  • Yazar Emre Aslan
  • Yıl 2001
Yayınlandığı kategori Politika
Ara...