Ögeler etikete göre görüntüleniyor: Partiler

Almanak 20072007 seçimlerine ilişkin yapılacak değerlendirmeler, kuşkusuz çok yönlü toplumsal, siyasal, ekonomik analizleri de içermek zorundadır. Bu verileri içermeyen ve gözetmeyen kritikler yüzeysel kalacağı gibi, yanıltıcı da olabilecektir.

Hatırlanacağı gibi, 2007 genel seçimlerine, AKP’nin kitle desteğini büyük oranda koruduğu, bunun karşısında toplumsal muhalefetin yeterli oranda oluşturulamadığı ciddi bir güç dengesizliğiyle gidildi. Egemenliğe ve iktidara dönük talepler AKP ekseninden bakıldığında neo-liberal politikaların sürdürülmesi çerçevesinde belirirken, DTP dışındaki muhalefet partilerinde ise genel olarak “vatanın bölünmezliği” söylemi üzerinde şekillendi. Böylelikle bir yanda küresel sermayenin istekleri doğrultusunda şekillenen bir siyasal hat oluşurken, öbür yanda ise ulus-devletin inşası sırasında oluşmuş ayrıcalıklı kesimlerin statükoyu korumaya dönük reaksiyonlarının belirlediği bir siyasal hat oluştu.

Genel fotoğrafı biraz daha yakından görmek gerekirse; AKP bürokratik devletçi elite karşı, kamusal temsilden yoksun bırakılmış tabanın değişim ve demokrasi taleplerini arkasına alarak toplumsal planda ciddi bir umut ve beklenti yaratmıştı. Toplumsal konsensüs, ülkeyi geriye götüren statükocu rantçı yönetim tarzının değiştirilmesi, gerekli demokratik değişimin sağlanmasından yanaydı ve AKP bu konuda kitleye umut vermeyi başarmıştı. Türkiye siyasal tarihinde yer yer görülen ve geleneksel siyaset anlayışı karşısında hemen taban bulan liberal açılımın yeni bir dalgası olarak AKP, muhafazakârından, liberaline, emekçisinden orta sınıfına kadar yaygın bir kitleye hitap etti.

Ek bilgiler

  • Yazar Mustafa Sarıkaya
  • Yıl 2007
  • Kurum Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eşbaşkanı
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 20072007’de seçimleri olağandan erkene çeken gelişmeleri, AKP hükümetinin temsil ettiği dinci-gerici yöneliş ile egemen güçlerin laik denilen kesimleri arasındaki karşı karşıya geliş belirlemişti.

Aradan bir yıla yakın bir süre geçtikten sonra bu karşı karşıya gelişin varlığını biçim değiştirerek sürdürdüğünü ve yeni bir erken seçimin gündemin eşiğinde durduğunu görüyoruz. Sadece bu kendi kendini tekrar etme durumu bile söz konusu düzen içi mücadelenin sınırları hakkında kimi sonuçların altının çizilmesini yeterli kılmaktadır.

Aydınlanmasız, halksız, solsuz laikliğin Fiyaskosu

Yalın göstergelerden başlarsak; 2007’de seçim öncesi belirleyici konu olan cumhurbaşkanlığı seçimlerini hatırlamak gerekir. Burada, temsil ettikleri laisizm anlayışının içeriğini, daha doğrusu temsilcilerinin laik sıfatını ne ölçüde hak ettiklerini bir kenara bırakarak, bu adlandırmayla anacağımız kesimler, AKP’nin cumhurbaşkanını kendi kadroları içinden seçtirmesinin Türkiye Cumhuriyeti açısından bir dönüm noktası anlamına geleceğini savunuyorlardı. Meclis cumhurbaşkanlığı seçimini hukuki açıdan fazlasıyla su götürür bir yorumun kuşatması altında tamamlayamadı ve seçimlere gidildi.

Seçimlerden kısa bir süre sonra AKP aynı adayı kolaylıkla cumhurbaşkanı olarak seçti. Meclis yeter sayısı konusunda çıkartılan engel 22 Temmuz seçimlerinin sonucuyla aşılmıştı. 2008’de bu kez anayasa değişikliği girişimi benzer bir kilitlenmeye neden oldu. Yaptığı kısmi anayasa değişikliği anayasa mahkemesi tarafından iptal edilen AKP hakkında açılan kapatma davası, çok büyük olasılıkla yeni bir seçimin önünü açacak.

Ek bilgiler

  • Yazar Aydemir Güler
  • Yıl 2007
  • Kurum Türkiye Komünist Partisi (TKP)
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Ülke çıkarları üzerine

Tarihsel olarak bakıldığında “ülke çıkarı” kavramı, ulus devletin oluşum süreciyle birlikte gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, kavramın bugünkü karşılığıyla “ülke çıkarı”nın temelde burjuva karakter taşıdığını söyleyebiliriz.

Tarihteki bütün burjuva devrimlerinde ve bu devrimlere eşlik eden modern ulus devlet oluşum süreçlerinde belirgin bir ideolojik yapılanma da görülür. Daha “resmi” nitelik taşıyan bu ideolojik yapılanmada “ülke çıkarı”, milliyetçi bir çerçeveye oturtulur. Burada sözü edilen, 18 ve 19’uncu yüzyıllara özgü milliyetçi ideolojidir. Siyasal iktidara yerleşmeye ya da bu iktidarı pekiştirmeye çalışan burjuvazi, toplumdaki sınıfların çıkarlarını kesen, ayrı sınıfları ortak zeminde buluşturan “ulusal çıkarlar”ın ya da “ülke çıkarları”nın varlığından söz etmiştir. “Ülke çıkarları”, Büyük Britanya gibi kapitalistleşme sürecini daha önce yaşayan ülkelerde “dünya egemenliğinin korunması”; ABD gibi eski İngiliz sömürgelerinde “bağımsızlık”; Fransa gibi burjuva devrimin siyasal planda radikal uçlara yöneldiği ülkelerde “özgürlük ve eşitlik”; nihayet Almanya ve Çarlık Rusyası gibi görece geç kapitalistleşen ülkelerde ise “hızla modernleşme ve ileride olana yetişme” gibi başat motiflerle birlikte vurgulanmıştır.

Ek bilgiler

  • Yazar Kurum
  • Yıl 2005
  • Kurum Türkiye Komünist Partisi
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Ekonomik, politik, kültürel tüm insani etkinlikleri uluslararası sermayenin talep ve çıkarlarına tâbi kılmak anlamına gelen “kapitalist küreselleşme” projesinin gerçek yüzü şimdi daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Geri döndürülmez bir süreç gibi sunulan “kapitalist küreselleşmenin” uluslararası sermayenin iradi bir politik projesi olduğu şimdi daha net anlaşılıyor. Emperyalistler arası “eşit sömürme özgürlüğüne” dayandırılan kapitalist küreselleşmenin bir dönemi, ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleriyle kapanmıştı. Dünyanın hem ekonomik hem de askeri anlamda tek süper gücü olan ABD, uluslararası sermayenin kendi suretinde bir dünya yaratma hamlesinin “tarafsız” bir gardiyanı değil, kendi ulusal çıkarı doğrultusunda tetikçisi olduğunu göstermiştir. Şimdi de İran’a yönelik tehditleriyle, hem Avrupa bölgesinin enerji yollarının kontrolü yolundaki kararlılığını,
hem de askeri gücünü her fırsatta hissettirme niyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Kapitalist küreselleşmenin bir politik proje olma niteliği, ekonomik alandaki iki yüzlülüğü
belirginleşiyor. Dubai şeyhinin Dubai Port şirketiyle Amerika’nın belli başlı limanlarının işletme hakkını alması, ulusal güvenlik gerekçesiyle engellendi. Böylelikle, işine gelince “küreselleşmeci”, gelmeyince ulusalcı zihniyetin tutarsızlığı ortaya çıkmıştır.

Benzer biçimde, tüm dünyada enerji, iletişim, demir-çelik gibi stratejik sektörlerdeki işletmeleri teker teker satın alan AB’nin çekirdek ülkeleri, iş kendi iç pazarlarına gelince “dur bakalım” diyorlar. Fransızlar, İtalyan elektrik devi Enel’in, İspanyollar Alman G.O.N. şirketinin önünü kesiyor. Fransız-Belçika-Lüksemburg çelik firması Arcelor’a, Ereğli ihalesi nedeniyle yakından tanıdığımız Mittal şirketinin teklif vermesine bile izin verilmiyor. Çinliler ise ne Amerika ne Avrupa pazarlarına yaklaştırılmıyor. Kısaca, küreselleşme projesini teşhir etmek, daha güçlü bir direniş sergilemek için objektif koşullar oluşuyor.

Ek bilgiler

  • Yazar Hayri Kozanoğlu
  • Yıl 2005
  • Kurum ÖDP Genel Başkanı
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Kapitalizm, -emperyalizm aşamasına ulaşmasıyla birlikte- insanlığa verecek şeylerinin olduğu, tarihsel bakımdan ilerici rol oynadığı dönemi çok gerilerde bırakmıştır. Ancak hala egemen sistem olarak hüküm sürdüğü için; egemenliğinin devamını her gün daha geri güçleri kendi yardımına çağırmakta bulmaktadır.

Kapitalist-emperyalist sistem ülkeleri, işçi sınıfı ve emekçilerin yarattığı değerleri yağmalayarak, insanlığı açlığa, yoksulluğa, eğitimsizliğe, sağlıksızlığa, barınaksızlığa mahkum etmektedir. Büyük kapitalist güç odakları, dünyayı yağmalamak; insanlığın tarihsel süreç içinde biriktirdiği tüm ilerici birikimleri, emeğin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak, işçi sınıfı ve sosyalizmin insanlığa kazandırdığı hak ve değerleri ebediyen yok etmek; tekellerin çıkarlarının “tek gerçek değer” olduğu bir dünya kurma fikrinde tam bir uzlaşma içindedirler. Ancak bu gelişmiş emperyalist ülkeler; bu yağmanın nasıl olacağı ve kimlerin ne kadar pay alacağı konusunda anlaşamamakta; dolayısıyla da, yeni kamplaşmalar; birbiriyle her yolla mücadele etmek için yeni birlik ve anlaşmalar yapmaktadırlar.

Ek bilgiler

  • Yazar Kurum
  • Yıl 2005
  • Kurum EMEP
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2005Ortadoğu, bağrında yer alan Mezopotamya (Altın Hilal) üzerinden şekillenen, boyatan uygarlıksal gelişmelerle insanlığa beşiklik etmiş, yeryüzünün en dramatik, acılı fenomenlerine sahne olmuş, olmaya devam eden ve bu özelliklerinden ötürü de bir paradoksal gerçeklikler odağıdır…

Toplumsal yaşamın, sınıflara bölünmesine, bunun en üst düzeyde politik ifadesi olarak devlet organizasyonuyla tanışmasına yol açan “özel mülkiyet” olgusunun da anayurdudur Ortadoğu!

Sümerlerde gerçekleşen ve Ziguratlar olarak yükselen devlet; baskı, şiddet, sömürü ve savaş(lar)ın kaynağı/başat nedeni olduğunu, en çok dünyanın bu parçasında pratikleştirerek kanıtlamaktadır. Günümüzde de savaş, sömürü, baskı ve şiddetin en sınırsız, çıplak biçimiyle uygulandığı, adeta tarihinin oluşturduğu, yarattığı uygarlıktan koparılmak istendiği bir ölüm tarlasına çevrilmek istendiği sahadır Ortadoğu…

Devlete, onu zorunlu kılan/sosyalitenin, sınıflar bağlamında bölünmesine yol açan, özel mülkiyetin “ilahi adaletin tecellisi” olduğunu bir sistematiğe kavuşturan ideolojiye ana rahmi rolünü oynayan Ortadoğu; bu yanıyla siyasetin/politikanın da tarih ve toplum sahnesine çıkış noktalarının başında gelmektedir.

Ek bilgiler

  • Yazar Osman Engin
  • Yıl 2005
  • Kurum Demokratik Toplum Partisi Parti Meclisi Üyesi
Yayınlandığı kategori Politika
Almanak 2004SEÇİME DOĞRU

Yerel seçimler yaklaştıkça en büyük metropol kentlerden küçük ölçekli yerleşimlere kadar memleket sathında proje yarışları hızlanıyor. Bu projelerin kapitalizmi derinleştirmeyi, sermayeyi, kâr motifini ve sömürü ilişkilerini toplumun her hücresine şırınga etmeyi öngören arı burjuva olanlarını bir kenara bırakalım. Bir de “toplumsal” içerikli ve söylemli olanlar var.

Ancak daha baştan belirtmekte yarar var; bu iki kategoriyi birbirinden ayırmakta teorik ve pratik zorluklar bulunuyor. Örneğin sağcı bir belediyenin meta ilişkilerini yaygınlaştırma işlevini gören, dolayısıyla sermayeyi toplumsal yaşamın mahalle ve sokak kıvrımlarına kadar sokmaya aracılık eden bir projeyi, “halk böyle istiyor” diyerek, hizmetlerin tabana yakınlaşmasından söz ederek gerekçelendirmesi pekala mümkündür. Tersinden dünya görüşü solcu, sosyalist bir belediye başkanının yerel yönetimin ürettiği bir toplumsal hizmetin finansmanı için piyasaya başvurması, “kamu hizmeti”nin örgütlenmesine, özelleştirme veya taşeron uygulamalarını, kâr mekanizmalarını sokması mümkündür. Kapitalizmin mantığı kendine toplumsal gerekçeler uydurmak, kapitalist toplumda yaşayan bir solcu belediyeci de sermayeyi küstürmemek gibi kaygılara sahip olabilecektir. Bu kargaşa karşımıza pratikte çıkmakla kalmayabilir ve teorik alanda da kendini gösterebilir. Yine de kesişim kümelerinin varlığı bizi toptancılığa itmemeli ve “toplumsal içerikli” belediyeciliğin projeciliğini ayırt etmeliyiz.

Ek bilgiler

  • Yazar Kurum
  • Yıl 2004
  • Kurum TKP
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2004Dünya 21. yüzyılın başında hem devletler arasındaki jeopolitik çatışmanın, hem de çokuluslu şirketler arasındaki ekonomik rekabetin damgasını vurduğu bir emperyalizm çağını yaşıyor. Irak ve Afganistan’da tarihin en haksız, adaletsiz, akla, vicdana, uluslararası hukuka aykırı işgalleri devam ediyor. İnsanlık dünyanın hemen hemen her yerinde farklı düzeylerde de olsa yoksulluk, sosyal adaletsizlik, ekonomik altüst oluşlar, ekolojik yıkım ve savaş gibi kapitalist sistemden kaynaklanan sorunlarla yüz yüze kalıyor. Diğer bir deyişle 90’larla birlikte nihai zaferini ilan eden kapitalizm iç çelişkilerinin faturasını tüm insanlığa ödetiyor. Öte yandan hemen hemen bütün dünyada kapitalist küreselleşme ve emperyalizme karşı yeni direniş ve mücadeleler boy veriyor. Bu yeni toplumsal mücadeleler solda yenilenmenin koşullarını yaratıyor. Sol güçler geçmiş dönemin yenilgileri üzerinden yeni deneyimlere dayanarak yeniden doğruluyor. Kapitalist küreselleşmenin yarattığı yıkım karşısında özgürlükçü ve eşitlikçi “başka bir dünyanın mümkün” olduğu fikri tekrar filizleniyor.

Ek bilgiler

  • Yazar Hayri Kozanoğlu
  • Yıl 2004
  • Kurum ÖDP
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 20042004 yılı, 2005 yılında da devam eden hareketliliğiyle oldukça önemli gelişmelere sahne oldu. Gelişmelerin önemi, daha önceki yıllarda başlayan ideolojik, siyasi süreçlerin yeni bir aşamaya geçmesi ya da bu gelişmelerin Türkiye'yi ilgilendiren boyutlarının kendi içinde artık başka süreçleri etkileyecek kadar olgunlaşmış olmasıdır. Bu başlıca gelişmeler, Bush'un 2 Kasım 2004'te seçimi ikinci kez kazanması, Türkiye'nin AB'den, "üyelik müzakerelerinin başlaması için tarih alması," IMF ile AKP Hükümeti'nin yeni bir "3 yıllık stand by" imzalamak için anlaşması... gibi önümüzdeki aylar, hatta yıllar boyunca dünya ve Türkiye'deki pek çok gelişmeyi etkileyecek olaylar olduğu gibi, emek hareketinin gelişmesindeki kimi özgünlükler vb.ni sayabiliriz.

Bu gelişmeleri ana başlıklarıyla şöyle ifade edebiliriz:

1-) Bush'un seçimi ikinci kez kazanması: ABD'ni dünya hegemonyasında daha saldırgan yöntemler kullanmasının yolunu açtığı gibi, aynı zamanda emperyalizme dayanak olacak en gerici fikirleri de azdırdı.

Ek bilgiler

  • Yazar Kurum
  • Yıl 2004
  • Kurum Emek Partisi
Yayınlandığı kategori Politika

Almanak 2004GİRİŞ

Türkiye her -toplumsal, siyasal, kültürel, ideolojik hatta iktisadi- bağlamda çoklu bir gerçekliğe sahiptir. Ne kadar egemen/resmi paradigma; tekçi/monist -tek dil, tek ulus, tek din, tek, tek, tek, tek, tek... Hatta “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” tek kütle- biçiminde özetlenen/somutlaşan bir konsensüsün ürünü olsa dahi!

Trajikomik diyebileceğimiz bir tarihi ironi söz konusudur, o da şu; bilimsel, tarihsel, toplumsal gerçekliğe aykırılık arz eden, varlığını ancak, cebir ve zor koşullarında sürdürebilen (izafi de olsa 80 küsur yıldır kendini devam ettirebilme yeteneğini gösteren!) monist/tekçi resmi paradigmanın kendisinin, çoklu bir egemenlik biçiminin argümanı olmasıdır! Konsensüsten kastımız da işte bu doğrultudur.

Sömürücü sınıf ve katmanların ortaklığı olarak tanımlanabilecek ve bu konsensüsün devlette siyasal örgütlenişi tarzı olarak oligarşik rejim,bu ironinin öznesi ve sorumlusudur...

Değerlendirmemizde tam bir yoğunlaşmaya girmeden önce okuyucunun yanlış anlamasını önlemek babında, bir hususa açıklık getirme ihtiyacı doğmuştur.

Ek bilgiler

  • Yazar Osman Engin
  • Yıl 2004
  • Kurum DEHAP
Yayınlandığı kategori Politika
Ara...