Her sistem kendi sürekliliğini sürdürmek ve kendini yeniden üretmek zorundadır. Davranış değişikliği ve sistemin yapılanmasının bir kurumu olan EĞİTİM, sistemle iç içe bir süreçtir. Bu süreçte insanlara, kendi yaşantıları yoluyla istendik davranışlar kazandırmaya çalışır.
İktidardaki sınıflar ihtiyaçları doğrultusunda insanlar yetiştirilmesini amaçlar. Böylece eğitimin çerçevesini siyasal iktidarlar çizmektedir. Özellikle 1980 darbesinden sonra hayata geçirilmeye çalışılan “Türk-İslam Sentezci”, EĞİTİM, pozitif bilimlerden de hızla uzaklaşmıştır. Anti-demokratik, asimilasyoncu, cezalandırıcı özellikler siyasal iktidarların hedefi olmuştur.
Yaşanmakta olan toplumsal süreç; uluslararası sermayenin programları doğrultusunda, kapitalizmin ekonomik ve toplumsal ilişkileri yeniden yapılandırılması sürecidir. Ülkemizdeki gelir dağılımı eşitsizliği, eğitimde fırsat eşitsizliğini de birlikte günümüze kadar derinleştirerek taşımıştır. Ülke ekonomisinin dışa bağımlılığı, siyasal ve kültürel bağımlılığı da doğurmuştur.
Egemen güçler, ulusal değerlerin, ulusal kültürün yerine emperyalizmin kültürünü ülke sathına yayarak dejenerasyona neden olmuştur. Bunun sonucu olarak EĞİTİM, bugün içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Çeşitli emperyalist kapitalist burjuva modeller karmaşaya neden olmuştur. Adeta kuru bir kütüğe kravat takar hale gelmiştir.