Hakim sınıflar, kendi istek ve çıkarlarını, sömürü çarklarını gizlemek için, bu çıkarların tüm ulusun çıkarları olduğunu iddia ederler. Gündelik yaşamda zararsızca kullanılan hatta hemen her fırsatta geniş kesimlerce sahiplenilen ‘milliyetçilik’, egemenler tarafından ideolojik ve politik bir silah olarak kullanıldığında tahmin edilenden daha tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Bilhassa en çabuk etkileme şansına sahip olduğunu düşündükleri gençliği “milliyetçi” bir ideolojik formasyonla yetiştirerek, onun enerjisini, hem sömürüyü artırma, hem de başka uluslara ve ülkelere karşı mücadelelerinde bir araca dönüştürmeyi amaçlarlar. Milliyetçilik, ülkeden ülkeye değişse de, gerici güçlerin, yığınların aklını karıştırmak için kullandığı bir ideolojik gözbağıdır; bütün yönleriyle kullanılmaya da devam edilmektedir.
Geniş halk yığınlarına, en başta da gençliğe yönelik olarak, “daha iyi bir insanlık toplumu”, “sömürüsüz ve barış içinde bir dünya” idealini değil, ama kendi düzenlerinin en iyi düzen, kendi ülkelerinin en ideal ülke, başka ülkelerden ve uluslardan üstün özelliklere sahip olma gibi yönleri öne çıkaran egemen güç odakları, bu kafa karışıklığı yaratma gayretlerine en geniş dayanağı milliyetçilikte bulmuştur. Türkiye’nin son yüz yıllık tarihi de, kimi zaman bütün diğer ulusları aşağılayan Turancılık, kimi zaman “Atatürk milliyetçiliği”, “sol milliyetçilik” gibi adlar altında, işçi sınıfını, gençliği milliyetçilikle zehirlemenin tarihidir.
Son bir-bir buçuk yıldır ise; milliyetçilik; egemenlerin arasındaki iktidar kavgasında ve ülkeyi bir Kürt-Türk çatışmasına doğru sürüklemek isteyen gerici, şoven milliyetçi güçlerin bir silahı olarak kullanılarak, bir siyasi programa dönüştürülmek istenmektedir. Sermaye partilerinin aralarında milliyetçilik yarışına girmeleri; 70-80 yıl sonra “kızıl elmacılık”ın yeniden popülerleştirilip, eski solcu siyasi çevrelerden ülkücülere kadar “geniş” bir yelpazenin ortak bir organizasyonu olarak, tüm milliyetçi çevreleri provokatif bir cephede birleştirmesi bir rastlantı olmadığı gibi, kendiliğinden olan bir şey de değildir.