Kapitalist bir toplumda emek ile sermaye arasındaki fark kendisini ilk kez çıkar çatışmaları ile şekillendirir. Bu çıkar çatışmasında işçiler sınıf olarak sermaye cephesinden ayrı olduklarını fark ederler ki, sınıf olmanın da, sınıf bilincine ulaşmanın da temellerini atarlar. Çıkar çatışmalarının mayalandığı ilk yerler ise işyerlerindeki “enformel” grup1 olarak adlandırılan küçük gruplaşmalardır, ki, bunlar emeğin sömürüsüne çeşitli şekillerdeki karşı koyuşları, direnişleri, üzerlerinde kurulmak istenen iktidara karşı gösterdikleri mücadelelerin inşa edildiği görünmeyen alanlardır. Ne var ki, sendikacıların, işçi sınıfı adına siyaset yapanların görmediği bu alan, sermayenin ve onun adına araştırma yapan sosyologların, psikologların, yönetim bilimcilerin üzerine en çok çalıştığı alandır. Sınıf mücadelesinde ve işçi hareketinde oldukça önemli yeri olan bu “enformel” örgütün direnişini kırmak için büyük çaba veren sermaye cephesi, ne yazık ki her seferinde yeni bir yöntem, araç geliştirmesine rağmen, yaklaşık yüzyıllık mücadelesinde her seferinde düş kırıklığına uğramış, yeni arayışlar içine girmiştir. Denilebilir ki Hawthorne Araştırmalarından Toplam Kalite Yönetimine kadar ki yaklaşık yüz yıllık arayışlar, işçilerin işyerlerinde bazen bilinçli olarak, bazen kendiliğinden ama farkında olmadan oluşturdukları bu enformel örgütlenmenin temelini oluşturan grupları, direnç merkezlerini “çökertmektir”. Kuşkusuz, buradaki temel amaç işletme hedeşeri ile tüm çalışanların hedeşerini örtüştürmektir, bir başka ifade ile işçilere işletmenin hedeflerini kabul ettirip, çalışmalarını da bu amaca ulaşmak için yoğunlaştırmaktır. Verimliliği, üretimi artırmak adı verilen bu süreç, kuşkusuz işçiler açısından, sömürüyü arttırmaktan başka anlam taşımamaktadır. Sınıf olmanın ilk kez farkına varıldığı, sınıf bilinci edinmede ilk deneyimlerin yaşandığı, mayalandığı yerlerden biri olma özelliğine sahip olan bu işyerlerindeki direniş merkezleri, ne yazık ki neredeyse hiç dikkate alınmamıştır. Oysa, sermaye cephesinin işçi üzerinde kurmak istediği iktidar ve bunun birer parçası olan denetim ve gözetime yönelik direnç ve mücadele tam da bu enformel örgütlenmelerde başlar, bu gruplarda ise, zaman zaman halka halka yayılarak işletmeyi kuşatır. Zira, bu kendinde bilincin, kendinde direnişe yöneldiği bir ân olmakla birlikte, kendinde sınıf olmanın da ilk ayağını oluşturur ve bir birikimin en önemli kaynağıdır. Farkında olarak ya da olmayarak bu enformel örgütler/gruplar kapitalist çalışma tarzına, emek ve üretim süreçlerine karşı koyarlar. Bu, emekçilerin mayasında bir direnç geleneğinin olduğunun bir göstergesi olarak da kabul edilebilir. Yaklaşık yüz yıllık direnç geleneği ve her seferinde üretilen yönetim tekniklerini boşa çıkarma, bu geleneğin ve mayanın sağlamlığının ve tutarlığının bir göstergesi de olarak dikkate alınmaya değerdir. Bu nedenle, psikologların, sosyologların, işletme yöneticilerinin enformel grup olarak adlandırdıkları bu (enformel) örgütler, sadece onlara bırakılmayacak kadar önemlidir, sendikaların mutlaka dikkate alması gereken örgütlenmenin ilk mayalandığı bereketli alanlardır.