DÜNYA SOSYOLOJİ KONGRESİNİN ARDINDAN: GÜNEY AFRİKA’DA SOSYOLOJİYİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Uluslararası Sosyoloji Birliği’nin (International Sociological Association) on altıncı kez düzenlediği Dünya Sosyoloji Kongresi 2006 Temmuz’unda Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Durban kentinde düzenlendi. Dört yılda bir düzenlenen ve bir hafta süren kongreye 94 ülkeden üç binden fazla sosyal bilimci katıldı. Bunların büyük bir kısmı sosyoloji disiplininden gelirken, sosyoloji dışından gelen katılımcılar günümüzde sosyal bilimlerin giderek daha interdisipliner, yani disiplinler arası  yakınlaşma eğilimini kanıtlayacak kadar önemliydi. Konferansla ilgili önemli ayrıntılardan biri de Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yapılmasıydı. Bilimsel gelişmelerde Batının kaçınılmaz hükmü ve hem ideolojik hem teorik temeller açısından da baskın konumu, örneğin katılımcıların büyük bir çoğunluğunun Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinden geliyor olması göz önüne alındığında, siyah kıtanın ilk defa ev sahipliği yapıyor olması hem Afrikalı sosyal bilimcilerin dünyaya seslerini duyurmaları açısından hem de ülkenin apartheid geçmişi ve Batıyla olan tarihsel hesaplaşması açısından da anlamlıydı. 3.5 milyonluk Durban kenti Hint Okyanusu’na bakan kıyılarıyla Güney Afrika Cumhuriyeti’nin önemli liman kentlerinden biri; gerek kent planı gerekse kızıl tuğladan yapılmış eski binaları ve kiliseleriyle sömürgeci geçmişini ister istemez yaşayan bir yer.

“Küreselleşen Dünyada Toplumsal Varlığın Niteliği” (The Quality of Social Existence in a Globalising World) başlığı altında yapılan toplantının kapsamında ön plana çıkan konular genellikle küreselleşmeyle birlikte yayılan piyasa ekonomisi ve neo-liberal ekonomi politikalarının toplumsal alandaki geri dönüşü ve izdüşümlerine yönelikti. Burada en çok dikkat çeken yurttaşlık, yöneti(şi)m, sosyal dışlanma, yoksulluk ile güvenlik ve barış konuları özellikle bu küreselleşme sürecini açıklayıcı kavramsal tartışmalar olarak dikkat çekiciydi. Bunun yani sıra kültür, yaratıcılık ve kimlik konuları günümüz bireyinin toplumsal konumu ve kendini konumlandırış biçimleri açısından anlamlıydı. Ancak bence burada üzerinde biraz daha fazla durulması gereken, üç binden fazla katılımcıyı bir araya getiren bu konferansta sosyoloji biliminin öncüleri tarafından yapılan konuşmalarda dünyadaki gelişmelere yönelik sosyolojik analizler ve bunları takip eden teorik çıkarımlardı. Örneğin 12 Temmuz 2006 tarihinde başlayan İsrail’in Lübnan işgaline yönelik eleştiriler 23 Temmuz’da başlayan kongrede birçok konuşmacının gündeminde olduğu gibi, koridorlardaki sohbetlerin de ana temalarından biriydi. Sosyal bilimlerin bireyi ve onun toplumsal varlığını anlama, anlamlandırma ve farklı soyutlama aşamalarında teorize etme görevi, konuşmacıların güncel olayları bilimsel bir bakış açısıyla irdelemelerinde somut bir şekilde gözler önüne serildi. Özellikle Ettienne Balibar ve Saskia Sassen’in dışlanmışlık, aidiyet ve siyaset üzerine yaptığı konuşmalar küreselleşmeyle birlikte artan hareketliliğin ve göçlerin sonucunda oluşan çok kültürlü toplumsal yapıların geleceğine dair uyarılarıyla öğreticiydi.

Ek bilgiler

  • Yazar: Aslıhan Aykaç
  • Yıl: 2006
Ara...