Kriz, kısaca ansızın/beklenmedik bir durumda ortaya çıkan sıkıntı, buhran olarak tanımlanabilir. Ancak kriz, beraberinde bir takım fırsatlar da sunmaktadır. İngilizce’de “crisis” Almanca ise “die Krise” olarak ifade edilen kriz sözcüğü, en iyi Çince’de anlamını bulmuştur (Bkz: Henderson, 2000: 191). Çince’de, ‘weiji’1 olarak seslendirilen kriz, ekonomik anlamda, ‘ani dönüşüm noktasını, istikrarsız, tehlikeli ve güç bir durumu’ ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, bir ekonomide önceden öngörülemeyen, talep ve arz yanlı bazı gelişmeler sonucu, reel ve/veya Şnans sektörünün etkilenmesi ile ortaya çıkan istikrarsız, güç bir durumdur (Önder, 2001: 45).
Yirmi ve yirmi birinci yüzyıl, serbestleşme sürecine bağlı ekonomik krizlerin sıklaştığı biri dönemdir. Finansal pazarlarda yeni araçların gelişmesi, işlem hacminin artması ve gerek yerel gerekse uluslararası alandaki yoğun sermaye akımı gibi birçok faktör de bu süreci hızlandırmıştır (Duman, 2002: 133). Ekonomik, sosyal ve teknolojik alanda ortaya çıkan gelişmelerle ile birlikte küresel ve uluslararası rekabetteki aşırı yükseliş de ekonomideki tüm sektörleri yoğun rekabet koşulları altında faaliyetlerini sürdürmeye zorlamıştır. Tüm bunlar, sonuçta, kriz ve krizi tetikleyecek birçok sorunsalın ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır (Zerenler ve İraz, 2006: 248). Ağustos 2008 krizi de bunlardan biridir. Bu kriz, ilk olarak 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri’de ev Şyatlarında ani düşüş ve finansal pazarlarda durgunluk ile kendini göstermiştir. 2007 yılının ikinci yarısında ise, konut sertifikaları (mortgage) pazarına sıçramış, Eylül 2008’de de Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük Şnans kuruluşlarından biri olan Lehman Brothers’ın işası ile de finansal krize dönüşmüştür (Ünal ve Kaya, 2009: 6).