2007 TÜRKİYESİ’NDE DEĞİŞMEYENLER Başkentte Çingene Kadınlar, Çocuklar ve Yoksulluk

Almanak 2007Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti… Bir yol kavşağı... Kuzeyi güneye, doğuyu batıya bağlayan bir yol ağı... Bütün yollar Roma’ya çıksa da, en önemli doğal ve ticari yolların birleştiği noktada bir uğrak yeri: sıradan Anadolu köylüsünün, sıra dışı gezginin, istilacının, talancının…

Tarihinde hep savunmada kalmış Ankara... Kale surlarına sığınması, sıkışıp kalması da bundan. Frigyalılar, Lidyalılar, Galatlar, Pontuslular, Traklar, Asurlular, Etrüksler, Keltler, Kimmerler ve kim bilir kimler gelip geçmiş üzerinden... Yakılıp, yıkılmış Ankara. Kapısından atlılar, başından kara bulutlar hiç eksik olmamış. Hititlerin yurduyken, VIII. yüzyılda bir Frigya kenti olmuş, Galatlara başkentlik yapmış. Büyük İskender İran’a sefere düşmanı onun toprakları üzerinde beklemiş... Derken Roma’nın eline geçmiş, azıcık parlamış, ardından Arapları, Moğolları, Türkleri tanımış…

Her önüne gelen bir şeyler bulmuş bu yoksul kentte. Kral Midas, gemi çapası bulmuş mesela. Derler ki Ankara’nın adı buradan gelirmiş. Ankyra, gemi çapası demekmiş Frig dilinde. Sadece Midas mı? XX. yüzyıl başında kurulan genç Türkiye’nin yeni kralları da bulmuşlar aradıklarını Ankara’da: “Batılı Türk”e yaraşır bir yaşam alanı…1 Bundandır ki bir lav tepesi üzerine kurulu kalesi ve etrafındaki küçük bağ, bahçeyle koca İstanbul’a inat başkent olmuş Ankara… Ulus -İstasyon-Namazgâh üçgeninde yükselen, süslü, kubbeli, kuleli, geniş saçaklı hantal taş binalardan mektepler, bankalar, müzeler, konuk evlerine, yeniden biçimlendirilmeye başlamış Ankara… Ama olmamış, bu yapılar fazla Doğulu, fazla yerli kalmış... Oysaki yabancılaşmak lazımmış. 1927 yılına gelindiğinde İsviçreli, Avusturyalı ve Alman mimarlar sahneye çıkmış ardından da sade, süssüz, dikdörtgen, küçük pencereli yapılar: Musiki Muallim Mektebi, Sayıştay Binası, Milli Savunma Bakanlığı, Orduevi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi... II. Dünya Savaş’ı patladığında, savaşın etkisiyle kabaran milliyetçilik duygularındandır, yabancı mimarlar ekarte edilmiş. Savaş sonrasında ise bu duygular yeni güç Amerika’ya doğru kabarıp akmaya başlamış. Ankara’da bir yandan taş yapılar yerine Amerikan tarzı hazır beton yapılar boy göstermeye başlarken diğer yandan yoksulluk tarzı olan hazır priket yapılar da Altındağ eteklerinde yerini almaya başlamış. Gecekondular: “Batılı olamayan yoksul, işsiz kır insanı”nın yaşam alanı…

Ek bilgiler

  • Yazar: Tülin Bozkurt
  • Yıl: 2007
Ara...