Geride bıraktığımız 2008 yılı, 1908 Devrimi’nin yüzüncü yıl dönümüydü. Yüzüncü yılı dolayısıyla 1908 devrimi üzerinden İttihatçılık-Kemalizm, otoriterlikdarbecilik-demokratlık bağlamında çokça tartışıldı. Üzerine çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Hemen vurgulamak gerekir ki, bugün, kutlanır veya kutlanmaz; savunulur ya da savunulmaz; 1908 devrimi ve bu tarihten sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki’nin ülkemiz siyasi hayatı ve geleneği açısından önemi yadsınamaz. Dahası, geleneği, değişimleri ve bıraktıklarıyla tarihimizde bir gerçeklik olarak durmakta; ‘mesai’ harcanmayı hak etmektedir.
Böyle bir çaba içine girişen herkesin sorması gereken ilk soru şudur: Geçmişi ve toplumu anlama ve aynı zamanda bugün yaşananlara müdahale adına ortaya konan düşünce ve eylemin ‘doğru’ olabilmesinin yolu nedir? Öncelikle gereken, doğru bir tarihsel referans ve (gerçeğin bir yanını ele almanın ötesine geçmiş) bütünlüklü bir çerçevedir. Böylesi bir zeminde hareket etmeyen birinin ne tarihi doğru anlaması mümkündür ne de bugüne ışık tutması.
1908'e yönelik ana yaklaşımlar nelerdir? Üzerinde hareket edeceğimizi belirttiğimiz bütünlüklü çerçevenin söz konusu ana akımlardan farkı nedir? 1980 tartışmalarına ilişkin iki ana akımdan ve bir de bu akımlardan farklı olduğunu iddia etmesine rağmen bu akımlarla kesişen üçüncü bir çizgiden söz edilebilir. Bugün ikilik üzerinden şekillenen bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Birincisi devleti yücelten düşünce ve eylemlilik (Son yıllarda kendisini Ergenekonculukta açığa çıkaran düşünce). İkincisi ise her şeyin sorumlusu olarak devleti suçlayan neoliberal düşünce ve eylemlilik (sol liberal, muhafazakâr liberal, İslami liberal).