SOSYAL ARAŞTIRMALAR VAKFI BASIN AÇIKLAMASI

Bu ülkenin hapishanelerinde yüzlerce kişi ölmeye yatmış durumdadır. Ölmeye yatışın üzerinden tam 50 gün geçti ve herkes biliyor; çözüm bulunmazsa 60 günden sonra ölümün soğukluğu cezaevlerinden başlayarak tüm ülkeye yayılacaktır.

Ölmeye yatanlar, suçlarını, cezalarını ya da haklılıklarını tartışmıyor, “bizi af edin” talebinde de bulunmuyor; sadece kendilerine verilen cezayı, sürekli tecrit ya da izole edilmiş olarak “hücre”lerde çekmemeyi istiyorlar.

Sorunun yaratıcısı ve muhatabı doğal olarak devletin cezaevi ile ilgili tüm kurumlarıdır. Fakat, şu anda ilgili kurum yöneticilerimiz de kararın tamamıyla kendi tasarruflarında olduğunu; nasıl bir cezaevi olacağına, bu cezaevlerinde hangi kuralların uygulanacağına sadece ve sadece kendilerinin karar verebileceğini ileri sürüyorlar; hatta daha da ileri gidip bu koşullarda yaşamak yerine ölmeyi tercih edişe bile müdahale etmenin hakları olduklarını düşünüyorlar.

Diğer yandan olay; bir tarafta devletin ve devletten yana olanların diğer tarafta ise başta ölmeye yatanlar olmak üzere devlete karşı olanların yer aldığı tarafların “siyasi bir kapışması” olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Bizler, sorunun en başta bir “ölüm / yaşam” sorunu, ardından “insanca yaşam” sorunu olarak görülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu nedenle birincisi ve hepsinden önemlisi; Türkiye’de yaşayan tüm insanlar için “ölmeye yatanları” tekrar yaşama bağlayacak çözümleri yaratmanın bir görev olduğuna inanıyoruz; bu konuda en büyük görev de çok açık ki sorunun doğrudan muhatabı olan devletin kurumlarınındır. Başbakan, Adalet Bakanı başta olmak üzere tüm ilgililer, 2000 yılında cezaevlerindeki onlarca insanının “bu koşullarda yaşamaya elveda” deyip gittikleri bir ülkenin yurttaşı olma utancını bizlere yaşatmaya hakları olmadığını bilmeli ve görevlerine sahip çıkmalıdırlar.

Devlet kurumları dışındaki tüm kurumlar ve tek tek kişiler bu utancı yaşamamak için soruna duyarsız kalmamalı ve çözüm konusunda ellerinden gelen tüm çabayı göstermelidirler.

İkincisi; çözüm her şart altında, cezaevlerindeki insanların insan olmaktan gelen haklarını içermelidir; F tipi ya da hangi tipte olursa olsun hiçbir cezaevinde insan olmanın gerekleri ile çelişen hiçbir tasarım ya da uygulama yapılamaz, yapılmamalıdır.

Üçüncüsü; sorunun doğrudan muhatapları; bir yanıyla cezaevi ile ilgili tüm kurumların yöneticileri, diğer yanıyla ölüme yatanlar “bu siyasal kapışmada biz kazanacağız ya da kazandık “ yaklaşımında olmamalıdır. Ölüme yatanları tekrar yaşam safına geçirmekle Türkiye kazanacak, ölümlerin gerçekleşmesi ile yine Türkiye kaybedecektir.

Bir kez daha, ilgili tüm kurumları ve yöneticilerini cezaevlerindeki insanlarımızın taleplerine karşı duyarlı olmaya, cezaevlerinde insan olmakla çelişmeyen bir ortam yaratmak için gerekli olan tüm önlemleri almaya ve gerekli adımları iş işten geçmeden atmaya çağırıyoruz.

Sosyal Araştırmalar Vakfı
Yönetim Kurulu

Ek bilgiler

  • Yazar: Kurum
  • Yıl: 2001
  • Kurum: Sosyal Araştırmalar Vakfı
Ara...