Prolog: “Bu tutmuş, bu kesmiş, bu tüylerini yolmuş...”
Türkiye “İslâmî Feminizm”den onun sayesinde haberdar oldu. Ve hemen unuttu.
Çünkü kuramına ne denli hâkim olduğu sorusundan bağımsız olarak, Türkiye’nin adını hak eden ilk “İslâmî feministi”, öylesine vahşi, öylesine tüyler ürpertici bir şekilde cezalandırılmıştı ki, tamlama bundan böyle bir dehşet yüküyle damgalanarak bilinçaltının derinliklerine itilecekti.
Adı Konca Kuriş’ti... Otuzsekiz gün işkence görmüş bedeni öldürüldükten sekiz ay sonra Konya’da bir Hizbullah evinin bodrumunun beton dökülmüş tabanından çıkartıldığında, Türkiye’nin İslâmcı kadınları “İslâmî feminizm” tartışmasına kapanmıştı. Öyle ki, vasiyetine karşın, cenaze namazına dahi katılamadılar.
“Dini saptırıyor, devletle çalışıyor,” söylemlerine boyun eğdiler. Kaybolduğu andan itibaren “Konca’yı geri istiyoruz!” kampanyasını başlatan, cenazesini kaldıran, Mersin Bağımsız Kadın Platformu’nda birlikte çalıştığı feministler oldu.