2010 yılı gerek ekonomik ve sosyal politikalar gerekse de demokrasi ve özgürlükler açısından işçi sınıfı, emekçiler ve ezilenler için sorunları daha da ağırlaştıran bir yıl oldu.
2008 yılının ortalarından itibaren, asgari ücretin alım gücü (özellikle benzine endekslendiğinde) büyük ölçüde gerilemiş, kriz karşısında asgari ücretle geçinen milyonlarca insan açlık ve sefalete terk edilmiştir. Primsiz ödemeler kanunu ileri bir tarihe (seçim sonrasına) ertelenmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Kasım 2010’da, toplam yeşil kartlı sayısı 9 milyon 388 bin 146’ya, Doğu Anadolu Bölgesinde 2 milyon 178 bin 35’e yükselmiştir. Sağlık ve sosyal güvenlik sisteminde yaşanan neoliberal dönüşümle beraber, krizler karşısında emekçileri koruyan/koruması gereken mekanizmalar da neredeyse tümüyle işlevsizleşmiştir.
İstihdamın daraltıldığı, güvencesizleştirmenin yaygınlaştırıldığı bir kamu sağlık hizmetinin niteliği, erişilebilirliği sorgulanmak zorundadır. Katkı payları, ilaç fiyatları, tedavi masraşarı ve anadilde verilmeyen sağlık hizmeti nedeniyle toplumsal dışlama mekanizmaları daha da keskinleşmiş ve ayrımcılık derinleşmiştir. Eşitsizlikleri gidereceği, sağlık hizmetlerine ulaşımı kolaylaştıracağı ve herkesi genel sağlık sigortası ve sosyal güvenlik kapsamına alacağı, bunun için de yurttaşa ek bir yük getirmeyeceği belirtilen “sağlıkta dönüşüm” programının cilası dökülmeye başlamış, gerçek yüzü açığa çıkmış durumdadır. “Paran Kadar Sağlık” anlayışı hayata geçirilmeye başlanmıştır.