Kapitalist ideoloji günümüzde modern kültürün merkezlerinden birini insan vücudu, sağlık, tıp ve sağlık hizmeti olarak yapılandırmıştır. Kapitalist toplumlarda sağlık ve tıp adeta yeni bir ahlak, seküler bir din, hatta toplumsal kontrolün yeni bir türü haline gelmiş durumdadır.
Ünlü filozof ve tarihçi Michael Foucault’un eşsiz çalışmalarında, modern toplumlarda tıp uygulamaları ve tıp kurumları ile güç ve kaynakların dağılımı arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermiştir. Bu çalışmalara tıp bilim insanlarından daha çok sosyal bilimciler aşinadır. Toplumda güç ve kaynakların dağılımında tıbbın bir hegomonik alan olarak nasıl kullanıldığı modern tıbbın ve klinik tıbbın tarihçesini irdeleyerek Foucault tarafından ortaya konmuştur.
19. yüzyılda kapitalizmin bilime yaptığı etkiden tıp da kendine düşeni almış ve tıp bilimi toplumsal yerine biyomedikal perspektife yönelmiştir. Günümüz tıbbına uzunca bir süredir biyomedikal perspektif hakimdir. Toplumdaki mevcut güç ilişkilerini doğrulatmak ve sürdürmek için yürütülmekte olan hegomonik proje ile bu yazının konusu medikalizasyon doğrudan ilişkilidir. Hegomoni kavramı Antonio Gramsci tarafından; toplumsal yapıdaki egemen düşünme/anlama ve yaşama biçimini şekillendiren süreçler olarak tanımlanmıştır. Bir projenin hegomonik olabilmesi için kendi gerçekliğini toplumun tüm katmanlarında; kendi kurumları, kendi özel yaşamı, kendi ahlakı, kendi gelenekleri, kendi dini ve kendi kültürü ile hakim kılması gerekir. İdeolojiler kendi amaçlarına uygun temel projelerin hegomonik olması için sürekli rol oynarlar. Kapitalizm de kendi hegomonyasını, ideolojisini kurmak ve yeniden üretmek üzere çalışmış ve bunda başarılı olmuştur.