İçinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz dünya, belki de daha alçak gönüllü bir dilde kendi yaşam ortamımız, her geçen gün daha bir yabancılaşıyor bizlere; ama diğer yandan sanki daha da bir tanıdık gibi. Yabancılaşma içindeyken, değişen şeylere tanıdık olmak çelişkili bir durum doğrusu. Bu çelişkili durum, yaşanan gerçekliğe ilişkin bir çelişki midir yoksa yaşadığımız şeyin bilgilenme tarzına ilişkin bir çelişki mi? Çelişki, süreci yaşayanların konumlarının ve algılamalarının birbiriyle karşılaştırılması ile daha bir artmakta ve içinden çıkılamaz bir hal almakta. Bir yanda değişen şeylere bakarak her şeyin ama her şeyin değiştiğini düşünen ve buna göre yaşayanlarla, değişime karşı korunma ve karşı çıkma refleksi ile hiçbir şeyin değişmediğine inananlar arasındaki iletişimsizliğin kendisi bile, bir şeylerin değiştiğini göstermekte, ama sadece bir şeylerin. Bu iletişimsizlik ortamında açığa çıkan politik kurgular ve bu kurguların tanımladığı gerçeklikler ise kendi başına gerçeklik oldukları ölçüde ancak araştırma-analiz nesnesi olabilirler ve değişimi anlamak için birer çıkış noktası olabilirler, yoksa gerçekliği yani dünya kapitalizmi ve Türkiye’de gerçekleşen değişimleri anlamının/açıklamanın sağlıklı bir şekilde yapılmasına olanak tanımazlar. Gerçekliğe ilişkin bu farklı kurguların ve bu kurgulardan hareketle gerçekleştirilen politik önermelerin temel sorunu, gerçekliğe yaklaşırken kendi içinde tutarlı bir yol-yöntem araç seçimi yapılmamasıdır. Kısaca muhalif söylemlerde, özünde yönteme ilişkin bir dizi açmaz ve sorunun olduğunu vurgulamak gerekiyor. Fakat kullanılan yöntem ve bilgikuramların seçiminin bizzat kendisinin de, toplumsal ilişkilere içkin güç ilişkilerinin tanımladığı bilgilenme, özellikle hegemonik bilgilenme tarzıyla ilişkili olduğunu belirtmek istiyorum. Hiç kuşkusuz bu sınırlı konuşmamda, bu hegemonik bilgilenme tarzı ve onun açığa çıkardığı yöntemsel sorunları ve bu kurgusal gerçekliğe yol açan toplumsal ilişkilere ilişkin sorunların tümünü burada sıralamam mümkün değil. Ben özellikle yine bir tercih-bir tavır olarak eleştirel marksist bir yaklaşımın tanımladığı sınırlar içinde muhalif söylemde yer alan birkaç metodolojik açmazı deşifre etmek istiyorum.